Erinç Yeldan

Acil sorun: İşsizlik

17 Mayıs 2017 Çarşamba

AKP ekonomi idaresi 2017 yılında “istihdam seferberliği” ilan etti. Yüzyılın en büyük istihdam yaratma ve işsizlikle mücadele atılımı yeni işe alımlarda sosyal güvenlik primlerinin ve istihdam yüklerinin doğrudan devlet tarafından (işsizlik sigortası fonu birikimlerinden) karşılanmasını sağlayan teşvikler ve işverenlere yönelik “yastık altındaki birikimlerinizi ekonomiye kazandırın” çağrıları ile sürdürüldü.
Ancak güncel iktisadi veriler arzulanan sonuçların çok uzağında olduğumuzu gösteriyor. Zira işsizlik gibi son derece karmaşık ve yapısal nitelikli bir sorunla hamaset ve iyi niyet temennileri ile mücadele etmek mümkün değil. TÜİK tarafından hafta başında yayımlanan işgücü verileri sorunun boyutunu tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermekte:
“Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2017 yılı Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 676 bin kişi artarak 3 milyon 900 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 1.7 puanlık artış ile yüzde 12.6 seviyesinde gerçekleşti. Aynı dönemde; tarım dışı işsizlik oranı 2.1 puanlık artış ile yüzde 14.8 olarak tahmin edildi. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı ise 4.7 puanlık artış ile yüzde 23.3 olarak gerçekleşti.”
Hemen vurgulayalım ki yukarıdaki verilerde geçen işsizlik tanımı “açık işsizlik” olarak izlenmekte ve istatistiklerimizde son bir ay içerisinde iş arama kanallarını kullanmış olan ve iki hafta içerisinde işbaşı yapmaya hazır, aktif olarak iş aramakta olan kişileri kapsamaktadır. Yani bu tanım içerisinde “ümidi kırıldığı için iş aramaktan vazgeçen” ve “iş aramadığı halde bir işte işbaşı yapmaya hazır olan” 2 milyon 489 bin kişiyi kapsamamaktadır. İşsizlik kapsamına söz konusu kişileri de dahil ettiğimizde şubat ayı ortalaması itibarıyla toplam işsiz sayısı 6 milyon 389 bine ulaşmaktadır. DİSK Araştırma Dairesi bu rakamı “geniş tanımlı işsizlik” bağlamında izlemektedir.
TÜİK verilerine göre Şubat 2017’de toplam istihdam geçen senenin eş değer dönemine görece 287 bin kişi artmış durumda. Ancak söz konusu artışın çok önemli bir bölümünün 121 bin yeni istihdam ile tarım sektörüne özgü olduğu anlaşılıyor. Buna karşın, imalat sanayiinde 29 bin, madencilikte 11 bin ve inşaat sektöründe de 42 bin kişilik bir azalma yaşandığı görülüyor. Geriye kalan 93 bin kişilik istihdam artışının da hizmetler sektöründe ve çoğunlukla sosyal hizmetler alanında gerçekleştiği anlaşılıyor. DİSK Araştırma Dairesi’nin gözlemleriyle, bu alanda yaşanan istihdam artışının çoğunlukla “evde engelli bakım hizmeti” ve “toplum yararına çalışma” kapsamındaki kamu aktif istihdam politikalarıyla sınırlı gözüküyor. “İstihdam seferberliğinin” özellikle sanayide herhangi bir artışa yol açmadığı görülüyor.

***

İşsizlik, kuşkusuz, son bir yıla özgü bir sorun değil. Yüksek işsizliğin yapısal nitelikli, ana nedenleri günlük gelip geçici rastgele olgulara değil, Türkiye’nin uzun yıllardır izlemekte olduğu dış borçlanmaya ve dış açığa dayalı ucuz ithalat politikalarında yatıyor. Cari işlemler açığının milli gelirimizin yüzde 5 bandına oturduğu koşullarda yaratılan yapısal tahribatın faturası artık karşı konulamaz biçimde yüksek işsizlik olarak karşımıza çıkmakta. İşsizlik ile mücadele mikro tarz reformlardan değil, makro düzeyde ticaret açıklarını ve sermaye yoğun teknolojileri özendiren dışa bağımlı sanayileşme stratejisinin terk edilmesinden geçiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları