Dikmen Gürün

Türkan Saylan’dan öğreneceklerimiz var

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) kurucusu Prof. Dr. Türkan Saylan’ı ölümünün sekizinci yılında bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyoruz. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sonsuzluğa doğru çıktığı yolculuk sürecinde yaşadıkları, daha doğrusu yaşamak zorunda bırakıldığı şiddet, insanı türlü sorgulamalar içine çekiyor. Görülüyor ki, sistemde değişen bir şey yok.

‘Cadı Kazanı’

Arthur Miller’in “Cadı Kazanı” oyununda olduğu gibi; suç ve ceza çarkı belirlenen doğrultuda dönmeyi sürdürüyor. Bilindiği gibi, bu oyun, aslında 1945’te faaliyete geçen “Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi”nin başkanlığını yapan Senatör McCarthy ve ekibinin yürüttüğü sorgulamalara bir göndermedir. Süreçte yaşananları bir histeri olarak tanımlar. Pek çok yazar-çizer, aydın insan her ay, her hafta, her an onlara biçilen suçlarla sorgulanmış, karalanmış, tutuklanış, intihar etmiştir. Korkunç bir baskı mekanizmasıdır işleyen. Bu sularda yaşananlara bakıldığında; Ergenekon davasının 12. dalgası rektörleri, profesörleri, öğretim üyelerini, yazarları ve ÇYDD’nin kurucusu, temel direği olan Prof. Dr. Türkan Saylan’ı da vurmuştu.

Belki gözaltına alınmadı Prof. Saylan ama o günlerde hem evi hem de ÇYDD’nin tüm şubeleri didik didik arandı. Bu değerli insan, evi aranırken bile yine dimdik ayakta duruyor ve penceresinden selam ediyordu sevenlerine. Bu olayla zaten sorunlu olan sağlığının hızla çöküşe geçmesi kaçınılmazdı. Bu nasıl bir öfke, nasıl bir şiddetti böyle? Bunca aydınlık kafalar bir Ergenekon histerisi içinde töhmet altında bırakıldılar. Hırpalandılar. Sonra ne oldu? Ergenekon’un sözde hâkim ve savcılarının pek çoğu FETÖ’den ya içerde, ya firardalar şimdi. Ne ki, bu kez de FETÖ çemberi giderek genişliyor. Elmalar ve armutlar bilinçli olarak karıştırılıyor. Gazeteciler, gazeteler, akademisyenler suçlamalar zincirinin bir halkası oluveriyorlar nedensiz-niçinsiz. Evet, nasıl bir öfke, nasıl bir şiddettir bu! Prof. Dr. Türkan Saylan neden hedef seçilmişti? Çünkü onun hepimizin çok iyi bildiği yapıcı duruşu, sorunların altında ezilmeyen mücadeleci ve aydınlık kişiliği, yaşama olumlu bakabilme yetisinin ötesinde çağdaş gençlerin yetişmesi için başlattığı ve sağlam bir ekiple yıllardır başarıyla yürüttüğü eğitim seferberliği belli kesimleri rahatsız ediyordu. Bugün de ediyor, çünkü ÇYDD karşısına çıkarılan tüm zorluklara karşın dinamik ve güçlü bir ekiple sürdürüyor aydınlık çalışmalarını. Hocalarının izinden gidiyor. Türkan Saylan’ın ölümünün sekizinci yılında yeniden ve bu kez E Yayınları tarafından basılan Zehra İpşiroğlu’nun “Yapıcılığın Gücü, Türkan Saylan’la Söyleşiler” adlı kitabında bu eğitim seferberliği üstüne odaklanıyor iki dost. Yapılan söyleşiler hayatını eğitime adamış olan bu insanın, bu hekimin çalışmalarından yola çıkarak Türkiye’deki toplumsal ve siyasal gelişmeleri irdeliyor. Düşündürücü ve etkileyici bir diyaloglar zinciri. Kitapta, karanlığın içinde umut ve ışık hiç kaybolmuyor. Ülkeyi kuşatan çeşitli sorunların temeline inen eleştirel bakışının izleği sürülüyor ve Saylan’ın bu sorunlara ürettiği yapıcı önerilerin üzerinde duruluyor. “Yapıcılığın Gücü”nde vurgulanan gerçek, onun mücadeleci yapısı ve ödün vermeyen duruşu, her şeye karşın olumlu düşünebilmesi ve insanları sevmesidir... Toplum olarak Türkan Saylan’dan öğrenecek çok şeyimiz olduğu kesin.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları