Terörle mücadele ve açlık grevi

25 Mayıs 2017 Perşembe

KHK’zede olarak işlerinden atılan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça, “İşimi, ekmeğimi, onurumu istiyorum” diyerek başlattıkları açlık grevinin 76. gününde çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı.
Savcı, “Söz konusu eylemin DHKP-C terör örgütü tarafından organize edildiği, masum hak arama talebinden çıkarak, terör örgütünün eleman devşirme çalışmalarına dönüştüğü, açlık grevi eyleminin ölüm orucu eylemine dönüştürülebileceği, bunun üzerine eylemcilerin olası ölümleri üzerinden terör örgütlerince ajitasyon yapılabileceği” iddiasında bulundu.
Özakça ve Gülmen’e “Gitar çalıp şarkı söylediğin bir video paylaşılmış, sen de beğenmişsin, paylaşanların örgüt üyesi olabileceğini düşündün mü? Masumane hak arayışı görünümündeki bu eylemlerin asıl amacı nedir? Ülkemiz genelinde eylem birlikteliği yaparak ülkemizde Gezi türü olaylar mı başlatmak istiyorsunuz” soruları yöneltildi.
Mahkeme, “üzerlerine atılı suçları işlediklerine dair kuvvetli suç şüphesinin var olduğu” “tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma tedbirlerinin yetersiz kaldığı” gerekçeleri ile Gülmen ve Özakça’nın tutuklanmalarına karar verdi.

***

Ortalıkta, Türkiye’nin başına bela olan belli başlı dört terör örgütü görünüyor:
Birincisi, tarihsel kökü 1984 Eruh Baskınına kadar giden ve Kürtler adına terör yöntemleri kullanan PKK.
İkincisi, kuruluşu 1994’e dayanan ve geçmişteki sol devrimcilik adına teröre başvuran DHKPC.
Üçüncüsü, AKP iktidarının 2013’e kadar ortağı olan ve bu tarihten sonra terör örgütü olduğu ilan edilen Gülen Cemaati’ne dayalı FETÖ/PDY.
Dördüncüsü, Suriye’ye müdahale başladıktan sonra ortaya çıkan, İslam adına terör yapan IŞİD veya ISIS ya da DAEŞ veya DEAŞ.
AKP iktidarı, DHKPC hariç, bu terör örgütleriyle zaman zaman yakınlaşmış, serpilmelerine, güçlenmelerine göz yummuş, hatta kimi durumlarda destek de vermiştir.
PeKaKa’ya, “Barış Süreci” denilen ve çok sık isim değiştirilen “Kürt Açılımı” sırasında müdahale edilmesi önlenmiş, güçlenmesi ve mevzi kazanması seyredilmiştir.
IŞİD, Esad’a karşı savaştığı ve Sünni olduğu için, başlangıçta müsamaha ile karşılanmış ve hatta ideolojik ve lojistik olarak desteklenmiştir.
FETÖ/PDY ise, zaten doğrudan doğruya AKP tarafından iktidara ortak edilerek, TSK içinde, sivil bürokraside, medyada ve özellikle yargıda güçlendirilmiş, nihayet 15 Temmuz 2016 kalkışmasına girişecek güce erişmesi sağlanmıştır.

***

AKP iktidarı zaman içinde bu terör örgütlerine karşı sürekli olarak yüzseksen derece değişen ve ne yazık ki hep de yanlış olan bir yol izlemiştir:
Ya tümüyle güvenlikçi baskı ve şiddet yöntemlerine başvurulmuş ya da kamuoyundan gizlenen müzakereler ve ilişkiler bahane edilerek gereksiz bir müsamaha ve destek stratejisi uygulanmıştır.

***

Bu terör örgütleri, Türkiye siyasetinde kritik dönüşüm zamanlarında daima belirleyici roller oynamışlardır:
Örneğin 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin yüzde 40’a düşmesinden sonra birden bire tırmanışa geçmişler ve toplumu korkutarak 1 Kasım’da tekrarlanan seçimlerde AKP’ye yüzde 25 oranında oy kazandırmışlardır.
Bugünkü OHAL ve KHK uygulamalarıyla meşruiyeti tartışmalı olarak yapılan Anayasa değişikliği de, FETÖ/PDY örgütünün 15 Temmuz Kalkışması sonrasında yaratılan baskı ortamında gerçekleştirilmiştir.
CHP’nin “Kontrollü Darbe” dediği ve hâlâ pek çok karanlık noktası olan 15 Temmuz Kalkışması, Erdoğan tarafından “Allah’ın Lütfu” olarak nitelenmiş...
Bu bahane ile ilan edilen OHAL çerçevesinde çıkarılan KHK’lerle baskı altına alınan topluma, meşruiyeti tartışmalı bir Halkoylaması ile zorla Anayasa değişikliği kabul ettirilmiş...
Yüz bini aşkın kişi işten atılmış, pasaportlarına el konmuş ve bir daha işe girmeleri engellenmiş, kırk bini aşkın kişi, dört bin dolayında yargı ve 150 dolayında medya mensubuyla birlikte hapsedilmiş...
Cumhurbaşkanı AKP Genel Başkanı olmuş ve zaten siyasal iktidarın etkisinde olan yargı bütünüyle siyasal iktidarın emrine verilmiştir.
Türkiye başındaki terör belasıyla bu ortamda mücadele etmektedir.

***

Terör örgütlerine karşı “Güvenlikçi önlemlerin” en sert biçimde uygulanması gerektiğinde hiçbir tereddüt yoktur.
Aynı biçimde, bütün tarih ve siyasal bilimler, terör örgütleriyle mücadelede en sonuç alıcı yöntemin, toplumda bu örgütlerin varlık gerekçelerini ortadan kaldıran Demokrasi, Adalet ve Hukuk Devleti kavramlarının güçlendirilmeleri olduğunu bize öğretmiştir.
Bu çerçevede, Devletin terörle mücadelesinde, her ne amaçla yapılırsa yapılsın bütün Demokratik ve Barışçı Direniş eylemlerinin cezalandırılmaları değil, tam tersine Devletçe desteklenmeleri gerektiği açıktır!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları