Ayşe Yıldırım

‘Bizim de günümüz gelecek’

25 Mayıs 2017 Perşembe

IRA tutsakları tek tip giyinmeyi reddediyor, cezaevindeki baskıların durdurulmasını istiyordu. Ama baskılar daha da artmıştı. Ellerindeki her şey alınmıştı; kitapları, radyoları, kıyafetleri... Küçük hücrelerinde kalan tek şey battaniyelerdi. Bu nedenle direnişleri tarihe “battaniye adamlar” olarak geçecekti.
Onlardan biri de Boby Sands’dı. 1976 yılında tutuklanıp cezaevine konulmuştu. İngiltere hükümetine göre Sands ve arkadaşları adi hükümlüydü, onlar ise ‘savaş suçlusu’ olduklarını söylüyorlardı. Cezevindekik baskılara, tek tip elbise dayatmasına karşı çıkmak ve IRA mahkûmlarına siyasi statü tanınması talebiyle 1981 yılı başlarından açlık grevine başladı Sands. Henüz 27 yaşına girmişti.
Onun durumu kötüleşirken dayanışma göstergesi olarak seçimlerde milletvekili adayı olarak gösterildi. Kazandı da ama açlık grevinin 66. gününde öldü.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın da aynen Sands ve arkadaşları gibi ellerinde kalan tek şey “açlık”larıydı. Kanun hükmünde kararname ile işten atılmışlardı. Başka bir işte de çalışmalarına izin yoktu. Yurtdışına çıkıp yaşama şansları da ellerinden alınmıştı, pasaportları iptal edilmişti. Sadece onlar değil, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası çıkarılan KHK’ler ile kamu kurumlarından 102 binden fazla insan ihraç edilmişti. Yani 102 binden fazla evde tencere kaynamıyor artık. Onlar sokakta değillerse de evlerinde açlar.
Kendi eliyle insanları açlığa mahkûm eden iktidar bugün dönüp “Neden açlık grevi yapıyorsunuz” diyor. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, İnsan Hakları Anıtı’nın önünde oturmasaydı da aç kalacaktı. Onlar kendileri gibi haksızlığa uğramış yüz binlerin sesi oldular. İstedikleri tek şey ise işleriydi. Yani karınlarını doyurmak...
Tıpkı polislerin yerlerde sürüklediği ve “Oğlunu al, evine git” dediği Veli Saçılık’ın annesi Kezban Saçılık’ın dediği gibi:
“Evine gitse, evinde nasıl oturacak? İşini, aşını, ekmeğini elinden aldılar. Ev yemek ister, ev gaz ister. Kirada oturuyorsun. Çocuğun var. Ha içeride, ha dışarıda, ikisinde de açlık var.”
Kim bilir kaç kez yerlerde sürüklenen bir anneden söz ediyorum. Öyle ki bu yüzden tam 17 yıldır etek giymeyen bir anneden. Her sürüklenişinde 17 yıl önceye oğlunun kepçeyle kolunun koparıldığı güne giden bir anneden.
“Burdur’da beni taşların içinde yerlerde sürüklemişlerdi. Oğlum gibi elbiselerim çıkmıştı. Ondan sonra bir daha hiç etek giymedim.”
Gülmen ve Özakça, “FETÖ ile mücadele” kapsamı altında ihraç edilmişti ama ne hikmetse açlık grevlerinin 76. gününde “DHKP-C”li olduklarına kanaat getirmişti mahkeme.
“Ölümden çıkarınız nedir?” sorusuyla tutuklanan Nuriye Gülmen, Boby Sands’ın “Bütün cesaretimizle insanız” sözüyle mesajını iletiyordu dışarıdakilere: Ezilmeyi reddetmiş bir insanın karşısına koyacak bir şey bulamazsınız.
Bugün 78 gündür aç olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya “silahlı örgüt üyeliği” suçlaması yöneltiliyor. Oysa onlar bir örgütün üyesiyle bu “açlık örgütü”nden başkası değildir. Hem de kendilerinin tercih etmediği mecbur bırakıldıkları bir örgütün.
Anne Kezban Saçılık’ın dediği gibi “devlet utansın yaptığından”.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya Boby Sands’ın “Hücremde Bir Gün” kitabının bitiş cümlesiyle seslenelim:
“Bizim de günümüz gelecek...”
Çünkü açlığı hapsedemezler.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları