Cumhuriyet ve Sözcü!

30 Mayıs 2017 Salı

22 Kasım 2016’da yazdıklarımı anımsayalım: “Cumhuriyet gazetesi, ‘Türkiye Cumhuriyeti’ ile özdeştir, yaşıttır.
İkisinin de adını Mustafa Kemal Atatürk koymakla kalmadı, kurdu... Bu nedenle Atatürk ilkeleri ile Cumhuriyet gazetesinin temel ilkeleri aynıdır.
Cumhuriyet gazetesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘özgür, bağımsız, demokratik, laik, yasal koşullarda; uygarlığa, Batı’ya yönelik kalkınmasına katkıda bulunmakla’ görevlendirildi.
12 Mart 1971’de, Türk Silahlı Kuvvetleri, hükümeti bir ‘muhtıra’ ile devirmekle kalmadı, başta Cumhuriyet gazetesi sahibi ve başyazarı Nadir Nadi ile İlhan Selçuk olmak üzere, 11 kişi uzaklaştırıldı. Ben de, bu gelişmeye tepki olarak Cumhuriyet’ten Ankara’da istifa ettim!
5 Kasım 1991’de, Cumhuriyet gazetesi yönetiminde temel ilkelerden sapma olunca, başta İlhan Selçuk olmak üzere 79 çalışan istifa etti. Cumhuriyet’in en kıdemli çalışanı olarak ben, taraflar arasında ‘arabuluculuk’ yapma amacıyla istifa etmeyince, kovuldum!
115 bin okurdan çoğu da tepki olarak, ‘okurluktan istifa edince’, satış 35 bine düştü. Ayrılan meslektaşlarla 5 ay sonra gazeteye dönülünce, bana ‘Genel Yayın Yönetmenliği’ görevi verildi. Gazetenin kapısına her gün yığılan icracıların baskıları altında, okurların gazeteye dönmeleri üzerine, satış 90 bine yükseldi!
Uyduruk Ergenekon davasında Cumhuriyet gazetesi ‘askeri darbecilik’ suçlaması ile boy hedefi yapıldı! İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Erol Manisalı tutuklandılar. FETÖ’cülerin iftirası olan bu dava, Selçuk’u şehit etti.(...) Her aile gibi, bu gazete de, sorunlarını 93 yıldır kendi içinde çözegelmiştir. Çözülemeyince her ailede olduğu gibi ayrılıklar yaşanmıştır.”
Cumhuriyet ailesinin sorunları henüz çözümlenmedi...

***

Yunus Nadi ailesinden “Cumhuriyet Vakfı’na” miras kalan bu gazeteye Can Dündar, “Genel Yayın Yönetmeni” yapıldı. Bu görev, bir geminin kaptanlığı gibidir.
Dündar, MİT TIR’ları haberi nedeniyle Ankara Temsilcisi Erdem Gül ile birlikte suçlandı. Dündar’ın haberini 2 Haziran 2015’te bu köşede “Silahların Kaynağı?” başlıklı yazımla desteklemiş, mahkemeye sunabileceği kanıtları da sunmuştum.
Vakıf yöneticilerinden bazıları ile birlikte 10 arkadaşımız 7 aydır tutuklu. Dündar’dan farklı olarak, yurtdışında iken tutuklama kararı çıkarılan Akın Atalay, tıpış tıpış gelip teslim oldu. Demek ki kaçmasından kaygı duyulacak bir durum yoktu!
Ahmet Şık, Fethullahçı terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte bilerek veya isteyerek yardım etmek” savıyla 5 aydır tutuklu. Tutuklular filosuna son haftalarda Y. İmre İper ve Oğuz Güven de katıldı...
Herhalde amaç, Vakıf’taki boşluktan dolayı kayyım atanması...

***

Sözcü gazetesi sahibi Burak Akbay yurtdışındayken, “Fethullahçı terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte bilerek veya isteyerek yardım etmek” savıyla hakkında tutuklama kararı çıktı.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 248. maddesi şöyle: “Kaçak sanığın duruşmaya gelmesini sağlamak amacıyla Türkiye’de bulunan mallarına, hak ve alacaklarına amaçla orantılı olarak mahkeme kararıyla el konulabilir ve gerektiğinde idaresi için kayyım atanır.”
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, 40.5 milyar lira değerindeki 942 şirkete kayyım atandığını açıkladı!
Sözcü’den Mediha Olgun ve Gökmen Ulu da “Fethullahçı terör örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte bilerek veya isteyerek yardım etmek” iddiasıyla tutuklandılar.
Bir dengesizlik var! AKP Reis-i Umumisi, kadim dostu Fethullah için “Ne istediler de vermedik?” dememiş miydi? Yardımcısı Bülent Arınç, Mayıs 2013’te ABD gezisinde Fethullah ile görüştükten sonra şöyle konuşmamış mıydı?:
“Başbakanımıza, ‘Fırsat bulursam bir ziyaret yapmak istiyorum. İzin verir misiniz?’ dedim. Çok memnun oldu. Hatta ‘Keşke bizim için de mümkün olsa, biz de görüşebilsek. Ama selamlarımızı, sevgilerimizi götürürsünüz’ dedi...” Peki, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları