Kültürel iktidar(sızlık) meselesi

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Ensar Vakfı 38. Genel Kurulu’nda konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “14 yıldır kesintisiz siyasi iktidarız, ama sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var” dedi.
Doğrudur. Duble yol yapmakla, şehirleri toz-toprak deryası içinde şantiye keşmekeşine çevirmekle, “İnşaat Ya Resulullah” şiarıyla ekonomi-politik iktidar pekişse de “kültürel iktidar” devşirilemez.
Böylesi “inşaata-taparlık”tan çıkacak “kültürel” sonuç, olsa olsa İstanbul’un Fethi’nin 564’üncü yıl kutlamasında “1453” tane kamyonun art arda dizilip yeni havaalanı pistinde kortej geçişi yapması olur!..
Hafriyat kamyonunun medeniyet ölçüsü haline geldiği noktada muhafazakâr düşünce bünyesinden bile fikir, sanat, edebiyat ürünü çıkaracak hal kalmaz.

***

Elbette işin özünde “seküler Türkiye” ile mücadelede yeni bir sayfa açma var.
Cumhurbaşkanı’nın şikâyetlerine baksanıza:
“Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar pek çok alanda hâlâ en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı zihniyetteki kişilerin, ekiplerin, hiziplerin bulunduğunu biliyorum. (...) Elimizde böyle bir imkân varken hâlâ pek çok yeri boş bırakıyor olmamız, aklın ve vicdanın kabul edebileceği bir durum değildir. Tek eksiğimiz bunları hizmete dönüştürecek adanmış kadrolardır.”
Sondan başlayalım: Bir kere “adanmış kadrolar”la bilimde, sanatta, edebiyatta, sinemada ve dahi medyada atılım yapılamaz.
Çünkü bunlar adanma değil, bağımsızlık, eleştirellik, başına buyrukluk, hatta karşıtlık talep eder.
Cumhurbaşkanı’nın, “ülkesine-milletine yabancı zihniyettekiler” diye kastettiği ise “Batılılaşmışlık” etiketi altında toparlanabilecek laik, liberal ve sol tınılı “yazar- çizer tayfası”, buna kuşku yok.
Fakat sorun şu ki “yabancı zihniyet”te olmanın da bir ölçüsü, “standardı” yok.
Birileri çıkar, giyim kuşamınızdan başlar ve (bir yandan binilir ve inilir bir “tramvay” saysanız da) şu ara dilinizden hiç düşmeyen “demokrasi”ye kadar sizi de o “yabancı zihniyet”in parçası addedebilir.
Mesela İran Devrimi sonrası İslam cumhuriyeti için referanduma gidilirken halkın önüne “Demokratik İslam Cumhuriyeti” seçeneğini de koyalım diyen Başbakan Mehdi Bezirgân’ı nasıl azarlamıştı Humeyni, hatırlayalım:
“Batılılara ait demokratik terimini ağzına alma. Böyle bir taleple ortaya çıkanlar İslamiyet hakkında hiçbir şey bilmiyor demektir.”
Son AKP olağanüstü kurultayının sloganı ise, malûm, “demokrasi, değişim, reform”du!

***

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri hemen her bakımdan sorunlu da her şey bir yana, kültürün böyle siyaseten “güdümlenebilir” bir örüntü olarak düşünülüp anlaşılıyor olması başlı başına bir büyük sorun. Konusu tek kelimeyle “kültür” olan antropoloji alanında, giriş derslerinde ilk yaptığımız, bilgi eksikliğinden kaynaklı bu yanlış kanaati düzeltmek olmuştur hep.
Kültür, insanla muteberdir. Dolayısıyla bir “kültürel iktidar”dan bahsedilecekse eğer, bu olsa olsa hayatın içinde insanların duyuş, düşünüş, inanış, yaşayış ve yapış-ediş olarak ortaya koyduklarının, tercih edip benimsediklerinin yaygınlığı ve revaç bulmasından ibarettir.
Siz istemeseniz de en muhafazakâr kesimler bile oturup saatler boyu Survivor izliyorsa, adından başlayarak o “Survivor” baştan sona bir yabancı zihniyet manzumesi olsa bile onu “kültürel” olarak iktidardan edemezsiniz.
Ha, elbette siyasi iktidarınızla baskı ya da “darbe”ye uğratabilirsiniz.
Mesela parkurda ve “bench”lerde teniyle de, teriyle de ışıl ışıl parlayan kızlara haşema mayo giydirebilirsiniz.
Öyle olduğunda program kuşkusuz “iktidardan düşer” ve reyting de dibe vurarak (üzülerek zikrediyorum!) “Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması”yla aynı 50’nci sıralara inebilir!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları