Bir zamanlar Batı...

03 Haziran 2017 Cumartesi

‘Covfefe’ düzenine hoş geldiniz... Dünyayı “Twitter”ından yöneten Trump’ın son mesajlardan biri kimsenin çözemediği böyle kendinden menkul bir kelime içeriyordu...
Hani bir deli bir kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış var ya. O hesap.
ABD Başkanı’nın Paris İklim Antlaşması’nı veto eden son adımı tam böyle delinin kuyuya attığı taşa benziyor.
İçerde, eski Exxon Şefi Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’dan “first daughter/baş kerime” Ivanka’ya kadar hatırlı tüm kişilerin telkinlerine; dışta Papa’sından Macron’una, Merkel’ine dek birbirinden etkili liderlerin “yahu etme, yapma” ısrarlarına rağmen kuyuya atılan taşa mani olunamadı...
Trump bildiğini yaptı. ABD’deki radikal “iklim değişikliği tezi” karşıtlarının aklına uyarak 190’ı aşkın ulusun altında imzası bulunan Paris Antlaşması’ndan geri çekileceğini ilan etti.
Küresel ısınmayı düşürmek ve bu doğrultuda gereken sanayi dönüşümünü sağlamak amacıyla yapılan antlaşmadan çark ederek dünyanın nefretini kazanan Trump, küresel çapta müthiş bir öfke, isyan ve düş kırıklığı yarattı.

‘Pax Americana’nın sonu
Bir “bardağı taşıran son damla” olarak görülen ABD Başkanı’nın bu vurdumduymaz “Ben ve biz, bir yana, dünya bir yana” tavrı; süper güç ABD liderliğindeki küresel düzenin adı olan “Pax Americana”nın sounu getirdi.
ABD-Avrupa arasındaki yaşamsal kader birliğinin başlangıcını simgeleyen 5 Haziran 1947 tarihli “Marshall Planı”nın 70. yılına girerken tam, Atlantik’in iki yakası bölündü.
“Amerika Her Şeyin Üstünde/America First” sloganıyla Beyaz Saray’a çıkan Trump’ın mayıs sonundaki Avrupa turnesi gerçekte köprülerin atılmasındaki bir ilk adımdı.
Vatikan’da başlayıp, Brüksel’de süren, Sicilya’da G-7 zirvesinde sona eren “turne”nin her aşamasında Avrupalı muhataplarıyla uzlaşmaz bir tutuma giren ve “farklı dünyalar”, “doku uyuşmazlığı” görünümü sergileyen ABD Başkanı’nın son olarak savurduğu “Paris Antlaşması” darbesi, ABD-Avrupa arasında nicedir çatırdamakta olan ilişkileri kopma noktasına getirdi.
Trump, yol ayrımı olarak ifade edilebilecek bu tarihi dönemece girerken Alman Şansölyesi Merkel’le taş taş üzerinde bırakmayan bir kavgaya tutuştu. Önceki “Sağnak”larda anlattığım için ayrıntıya girmeyeceğim. Ancak ABD ekonomisi ile sert biçimde rekabet eden Almanya’nın büyük ticari üstünlüğüne karşın NATO’da bir de maddi yükümlülüklerini üstlenmemesi, Trump’ı Merkel’le hesaplaşma noktasına itti.
Kamuoyu önünde kozlarını paylaşan iki liderin açık çekişmesi sonunda Merkel İtalya’daki G-7 dönüşünde, “Avrupa’nın artık ABD’ye güvenemeyeceğini” açıkladı. Eski Kıta’nın bundan böyle kendi kaderini eline almaktan başka çaresi kalmadığını dosta düşmana ilan etti.
Batı ittifakı böylece Merkel’le Macron’un temsil ettiği Kıta Avrupası ile Trump ve Brexit’çi İngilizler arasında ikiye bölündü.

‘G-7’den ‘G sıfır’a
Bu büyük bir paradigma değişikliği. Batı ittifakında şimdiye dek hiç bu denli büyük çaplı ve kapsamlı bir kriz yaşanmadı.
Taşlar yerine oturana dek birtakım gelgitlere ve gerdan kırmalara tanık olabiliriz ama bildiğimiz, tanıdığımız şekliyle “Batı” sona erdi.
ABD’li analist Ian Bremmer bu yüzden geldiğimiz noktayı bir “G-7 düzeninden G-0 düzenine geçiş” olarak tanımlıyor.
Büyük güçler arasında bir anlaşmazlık ve açık zıtlaşma ortamına dönüşen G-7 zirvelerinin zemin kaybının yanında BMNATO gibi örgütlerin de etkisizleşmesiyle, jeopolitik dengesizliklerin kaçınılmaz olduğunu söylüyor Bremmer.
Büyük güçlerin hiçbirinin doğan ürkütücü jeopolitik boşluğu henüz dolduramadığını belirten ABD’li “think-tank”çi, dünyanın giderek hep daha çok türbülanslı olacağını ifade ediyor.
Herkes Bremmer kadar karamsar değil.
Çin’in ABD’den boşalan liderlik konumunu hızla sahipleneceğini iddia edenler kadar, AB’nin bu ağır “şok” karşısında Merkel-Macron liderliğinde toparlanacağını ileri sürenler var.
“Şimdi ne olacak?” senaryoları da gelecek yazıya.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sevgiliye Mektuplar 24 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları