Hikmet Çetinkaya

Bize sevmek yasak..

04 Haziran 2017 Pazar

43 yıl önceydi... Yemyeşil bir vadiden geçip dağların yamaçlarında kurulan Sason’a vardığımızda akşam olmuştu.
Tütün piyasası zamanıydı...
Çevremizde çocuklar vardı. Onlar büyüklerle birlikte, gelen konukları izliyordu.
Bakışları ürkekti...
O yıllar sık sık Güneydoğu’ya gider, Silvan’da “Cenanların”, Lice’de “çocukların”, Sason’da “tütün ağalarının” öyküsünü anlatırdım.
O gece Sason’da dönemin Gümrük ve Tekel Bakanı Mahmut Türkmenoğlu, Tekel Genel Müdürü Orhan Özet ve tütün eksperleriyle birlikte o hüzünlü insanlarla konuşmuştuk geç saatlere dek.
Ne zaman yağmur yağsa içime hüzün bulutu düşer...
Geçmişi anımsarım...
Silvan’da Cenanları sömüren Kepoğlu Mahmut Ağa’nın 1983 öncesi Adalet Partisi’nden, 1983’te ANAP’tan milletvekili seçildiğini, kendi çıkarlarını nasıl koruyup kolladığını düşünürüm.
Malabadi Köprüsü’ndeki siyah saçlı, kara gözlü çocuklar yüreklerin tahta evciklerle donandığı akşamın gölgelerini oluşturur.
Lice’de karlı bir kış sabahı, 90 yaşındaki bir ihtiyarın 1976 yılında “solcu” suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandığı aklıma gelir aradan yıllar geçse de...
Yaşam kendi acılarını içinde topluyor. Umutlar bembeyaz bulutları başımızın üzerinde biriktiriyor.
Yorgun ve uykusuz gözler...
Uçurtmalarını, topaçlarını yitiren çocuklar.
Akşamın ilerlemiş saatlerinde kavşaklarda kâğıt mendil satan küçük yaşta Suriyeli bebeler...

***

Lice’den, Bismil’den, Kulp’tan, Şırnak’tan kopup gelen fırtınanın Dicle’nin bulanık sularında ay ışığını delip geçmesi gibi bir şey bu.
Boşalan köyler ve mezralar...
Oralardan büyük kentlere başlayan göç dalgası...
Önce PKK, sonra Hizbullah vahşeti...
O çocukların, gençlerin Hakkâri’de çöplükte yiyecek ararken patlayan bombayla paramparça oluşları; yüreği insan sevgisiyle atan Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın katledilişi; gözyaşı, acı, hüzün yumağı.
Yalnızlığın ve umutsuzluğun buzdan çetelesi içinde geçmiş zaman mevsimlerinin kirletilmesi...
Yoksulluk alın yazısı mıdır?
Yoksulluk yaşam biçimi midir?
Bunca yıl sonra o acılar denizindeyiz toplum olarak...
Usumda büyüyor o çocuklar, soluk alıp veriyor evren.
Yüce ve ateşli mutluluk bize yasak!
Gülmek, eğlenmek yasak!
Güneydoğu’da hiyerarşik aşiret örgütlenmesi bireyin özgürleşmesini engelleyici en büyük etken olarak karşımıza çıkarken bu sorun neden ortadan kaldırılmıyor?
Dedim ya bize sevmek, mutluluk yasak...
Geleneksel öğeler iç içe girince çelişkiler yumağıyla karşı karşıya kalıyoruz...
Yüreğimde bir fırtına...
Sessizlik bize göre yaşam biçimi olmamalı.
Saçlarının okyanusunda, içli türkülerle, her ulustan güçlü insanlarla, sonsuz sıcaklığın yan gelip yattığı uçsuz bucaksız bir gök üzerinde ince ve karışık yapılan oymalar gibi beliren, biçim biçim gemilerle kaynaşan bir liman görmek o denli zor mu?

***

İçimde acı ve hüzün...
Yokluğun cehenneminde dolaşan milyonlar, acıları bir kıyıya itip mutlu olabileceğini sanan insanlar.
Gökyüzüne bakarken yıllar öncesine gidiyorum...
Bizim çektiğimiz acıları, hüzünleri çocuklarımız çekmesin.
Belleğimizde iz bırakan hüznün şarkısı bizi yıllar öncesine taşıyor ister istemez...
Musa Anter Diyarbakır çarşısında dolaşıyor, Orhan Yavuz Erzurum Atatürk Üniversitesi’nde.
Onat Kutlar Beyoğlu’nda yürüyor, Ahmet Taner Kışlalı Ankara Kızılay’da... Çetin Emeç Cağaloğlu’nda, Turan Dursun Acıbadem’de...
Gözlerimi yumuyorum...
Aşkın ve özgürlüğün, doğacak bir yıldız taşıyıcısının gizli sözcüsünü arayacağız çocuklarımızla birlikte.
Geleceğin rengini çiçeklerle çoğaltacağız yüreklerimizde...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları