Feyzi Açıkalın

5 Haziran’larda Memleket Sevdası

05 Haziran 2017 Pazartesi

Sevda; eğer değer bilemezsen, üzerine titremezsen; sevmesini öğrenmemişsen zor zenaattır. Hele yüzeysel, sıradan sözcüklerle sevgini slogan düzeyine indirir(!), ardından da tutkunu bir çıkar aracı yapmaya kalkarsan yanıtını çok kötü alırsın. Karşılık olarak, öyle bir hafif ve değersiz hissettirilirsin ki, şaşar kalırsın.

İşin içine elle tutulur gözle görülür bir varlığa, memlekete sevdalanmak girdi mi, ortaya konan yüreğin kapasitesi daha da değerli hale gelir. O koca yürek, taşını, kuşunu, toprağını, çayını, ormanını, denizini korumak için atar, memleketin. Uğruna öleceğini her fırsatta tekrarladığın değerler bütünü onlarla başlar, sonra öbürleri gelir.

Doğrudur: Çevre sorunlarıyla mücadelede tüm vatandaşlarımız bilinçlendirilmelidir. Yani memleketle olan karşılıklı sevginin, birlikteliğin gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması için, yurt bellediğin toprak parçasını her anlamda korumanın gerekliliği vatandaşa öğretilmelidir.

Ama bunu sloganlar eşliğinde, yalnızca evrensel koruma tanımlarıyla gündemin bir parçası olarak sunduğunda inandırıcılığını kaybeder. Yaşamın her alanınını kontrolde kullandığın taktiğin gereği, çevreyi korumanın sınırlarını da sen çiziyor ve siyasi projenin bir ayağı olarak görüyorsan, olmaz.

İyi yurttaşlık örneği sergileyen bir sanatçıya, kamuoyunu çok ilgilendiren bir kanun teklifi karşısında “işine bakmasını” öneren siyaset diliyle çevreyi korucu politikalar gerçekleştirilemez.

Aynı, “Misli misli ekeriz” tekrarında olduğu gibi! Vahşice katledilen bitki örtüsü için, onun yerine başka alanlarına çok daha fazlasının ekildiği yaygın ve yanlış iktidar söyleminde olduğu gibi...

Eğer, ilçe örgütlerindeki orman müdürlükleri büyük bir işgüzarlıkla, gündeme getirilen doğa katliamına kılıf bulabilme telaşında ön alıyorsa; deniz kirliliği konusunda dillendirilen yakınmaları giderme adına devlet katında muhatap bulunamıyorsa; yol yapımı için çıkarılan molozlar dere yatağına döküldüğünde cezasız kalıyorsa, senin devlet adına vatandaşlarını duyarlı olmaya çağırmanın bir kıymeti harbiyesi yoktur.

Aynı şekilde yerel yönetimlerin, dostlar alışverişde görsün niyetine yaptıkları çevre günü kutlamaları... Eğer, Ramazan ayı yaklaştığı için, nasıl bir mantık gereği o dönem içinde çevre etkinliğini yapılamaz görür ve her yıl biraz daha erkene çekme işgüzarlığında bulunursan, o günü değersizleştirmekten başka bir işe yaramazsın.

Bir diğer konu da, bir entelektüel üstten bakışı, kolay yargılayıcılığı olarak “Bu coğrafya ile içinde yaşayan insanın uyuşmadığı, onun için de çevreyi koruma adına bilincin geliştirilemeyeceği” kolay söyleminin dillendirilmemesi gerektiğidir.

Aksi takdirde, süregiden siyasi projenin bir gereği olarak çevre koruma bilinci, “Üç beş çevrecinin ekonomik gelişmeyi engelleyici çabaları” olarak küçümsenir. Ve de en kötüsü, eldeki yaygın medya organları aracılığıyla halk bu anlayışa kolayca ortak edilir. Artık bırakın bu konuda duyarlık, farkındalık oluşturmayı, tam da aksine çevre korumacı azınlık, artık düşman safına yerleştirilir. Bir çok başka alanda olduğu gibi...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları