Erinç Yeldan

Büyük durgunluk sürerken

07 Haziran 2017 Çarşamba

Amerikan ekonomisinde gözler geçen hafta “istihdam” verilerinde idi. ABD’de “tarım dışı istihdam” rakamları farklı kesimlerce, farklı nedenlerden dolayı ilgi görüyor. Başta işçi örgütleri olmak üzere, reel üretim sektörleri söz konusu veriyi Amerikan ekonomisinin reel anlamda üretim ve istihdam süreçlerini takip edebilecekleri bir “öncü gösterge” olarak değerlendiriyorlar. Diğer yandan finans sermayesi (“oyuncular”) reel üretim ve işgücü maliyetlerini ileride FED’in (Amerikan Merkez Bankası) para politikasına dair ipuçları elde etmek amacıyla izliyorlar. Oyuncuların beklentileri farklı: Eğer tarım dışı istihdam artmakta ise Amerikan ekonomisinde canlanma söz konusudur ve dolayısıyla FED “enflasyonla mücadele etmek” ve “para piyasalarında talep baskısını hafifletmek için ”faizleri yükseltmeye başlayacaktır.
Dolayısıyla, küresel finans sermayesi, nefesini tutmuş, ABD’den gelecek canlanma haberlerini kaygıyla izlemektedir. Eğer istihdamda beklentilerin üzerinde bir artış söz konusu olur ise, bu FED faizlerinin artması için bir neden anlamına gelecektir. Faizlerin artması ise mali piyasalarda işlem gören “kâğıtların” değerlerinin gerilemesi ve ulusal borsaların işlem değerlerinin düşmesi anlamına geleceğinden, kaygı verici bir durumdur.

***

Veriler ABD’de tarım dışı istihdamın son bir ayda sadece 138 bin arttığını ve bu rakamın da 180-220 bin arasında olan piyasa beklentilerinin oldukça gerisinde kaldığını gösteriyor. Dolayısıyla Amerikan ekonomisinin istihdam yaratma kapasitesi cılız seyretmektedir. Bu arada işsizlik oranı tarihsel olarak en düşük değere, yüzde 4.3’e değin gerilemiş durumdadır. Ancak, işsizlik oranındaki bu tarihi düşme, istihdam kazanımlarından değil, işgücüne katılım oranındaki gerilemeden yani iş aramaktan vazgeçenlerin sayısındaki artıştan kaynaklanmaktadır. ABD’de işgücüne katılım oranı 2008’e görece neredeyse 10 puan gerileyerek yüzde 62’ye değin gerilemiştir; ve bu olgu işsizlik oranındaki azalışı neredeyse tek başına açıklamaktadır.
Amerika’da ücretlerin ise yıllık bazda sadece yüzde 2.5 oranında arttığı hesaplanmaktadır. Dolayısıyla, yıllık enflasyonun yüzde 2 - 2.5 bandında seyrettiği düşünülür ise Amerikan işçisinin ücretlerinde reel olarak herhangi bir artış yaşanmadığı anlaşılmaktadır. Aslında bu tespit sadece son bir ayın değil, neredeyse son otuz yıllık tarihçenin özeti durumundadır. ABD’de reel ücret düzeyi 1972’den bu yana anlamlı bir artış göstermemiş; buna koşut olarak da emeğin milli gelir içindeki payı sert biçimde gerilemiştir.

***

Reel ücretlerdeki gerilemenin ve dolayısıyla kârlılıktaki artışın, normal olarak yatırım harcamalarının artmasına ve üretkenlik kazanımlarının yükselmesine yol açması beklenmelidir. Ancak söz konusu beklenti gerçekleşmemekte, ABD’de yatırım talebi tarihsel olarak çok düşük tempoda seyretmektedir. Birleşmiş Milletler (UNCTAD) verilerine göre, ABD’de yatırım harcamalarının yıllık artış hızı 1990’larda yüzde 2.6 ve 2002-2007 arasında yüzde 4.8 iken, 2008 krizi sonrasında yüzde 0.9’a düşmüştür. Üstelik yatırım harcamalarındaki bu çöküş, FED’in “miktar kolaylaştırması” diye anılan muazzam para basma operasyonlarına ve reel ücretlerdeki gerilemeye karşı yaşanmaktadır.
Yatırımlardaki gerilemeye koşut olarak ABD’de sanayi sektöründe işçi üretkenliği aynı dönemlerde, sırasıyla yüzde 3.1,
2.8 ve 1.1 olarak gerçekleşmiştir. FED’in tüm parasal desteklerine rağmen, küresel sermaye sanayiye değil finansal rant oyunlarına yönelmeyi tercih etmektedir. Büyük durgunluk diye anılan sürecin neredeyse onuncu yılına girmesinin nedeni de burada yatmaktadır.
Meraklısına not: UNCTAD verilerine göre Türkiye’de sanayi sektöründeki emek üretkenliği 1990-1999 arasında yüzde 0.6; 2000-2007 arasında yüzde 2.6; 2010 sonrasında ise eksi 0.3 olmuştur. Bu rakamların analizi de bir başka yazının konusu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları