Hikmet Çetinkaya

Katil...

27 Mayıs 2014 Salı

Ayrımcılık lanetlenecek bir şeydir...
Devlet bunu yapıyor, vuruyor, öldürüyor!
Devletin polisi çünkü vur emrini alan!
O emri veren ise belli!
Bu ülke ne çekiyorsa din, dil, ırk, mezhep, inanç ayrımcılığı yapanlardan, onları fişleyenlerden, nefretin kör kuyusunda yaşayanlardan çekiyor.
Yüreğimize mıh gibi yapışan, ancak susan, konuşmayan...
Konuşursa başına bir şey geleceğini yüreğinde hisseden, acımasızlığın derinliğinde çocuklarını öldürenlerden çekiyor. Ağlıyoruz, duygulanıyoruz!
Acılar denizinde, ırmaklarında dolaşıyoruz, asit kuyularını anımsıyoruz, yıllar geçiyor ama değişen bir şey yok.
Demokrasinin neresindeyiz söyler misiniz? Kaç insanımız öldü, kaç çocuğumuz!
Darbe hukukuna sığınmış bir devlet, Kenan Paşa’nın çıkardığı yasalar...
Seçim Yasası, Partiler Yasası...
Birisi yüzde 45’e sığınırken, 32 yıl öncesi yüzde 90’a sığınıyor.
Eşit, hukukun üstünlüğüne inanan, demokrasiyi ve özgürlükleri savunan herkesin, tümleşmesi, demokratik ve anayasal haklarını kullanması...
Sorgulaması kendi kendini!
Soruyorum: “O kadar zor mu?” Faşizmin, demokrasinin, askeri ve sivil vesayetin ne olduğunu ne zaman öğreneceğiz?
Kardeşçe yaşamayı! Katillerden hesap sormayı!
Uğur Kurt’u kim öldürdü, neden öldürdü, katil yakalanacak mı?
Gezi Direnişi’ne katılan başı açık, kapalı, kırmızılı, siyah giysili kadınlara alçakça saldıranlardan hesap sorulmadı ama parasız eğitim isteyen üniversiteli gençler zindana atıldı...
Niye suskunuz, niye tepkisisiz söyler misiniz?

***

800 lira aylıkla geçinmeye çalışan kayıt dışı işçi, vergi kaçakçılığı, vurgun, talan, yağma, rüşvet...
Neredeyse unuttuk Soma katliamını, unuttuğumuz öteki katliamlar gibi...
Yine mezhep üzerinden kışkırtma, TOMA’lar, cemevinin bahçesinde taziyeye giden Uğur!
Nedir bu Alevi düşmanlığı, intikam duyguları...
Akan kan...
Pazar günü polisin kuşattığı Şişli Alanı...
Alevi derneklerinin mitingi...
Baktınız mı o yurttaşlarımızın gözlerinin içine, gözyaşlarını gördünüz mü?
Kırmadan, dökmeden anayasal demokratik haklarını kullandılar yağan mayıs yağmuru altında.
Pazar akşamı yalnızlık yağmura benziyordu hayatın sayfalarını karıştırırken...
68 ve 78 kuşağı baharın şafağında yürümüştü.
Ölümü gördü, acıyı, hüznü...
Yıl 2014...
Tanrı aşkına söyleyin, değişen nedir bunca yıllık süreçte?
Attila Jozsef’in dizeleri geldi o anda aklıma:
“Yoksulun karşısında ürküntüden titrer zengin Yoksul korkudan titrer zenginin karşısında Çünkü aslolan şey korkudur hayatımızda Ve düzenbazlık ama yeri yok umudun...”
Titreyen bir yürek ve korku! İnsan yaşamında var olan budur aslında.
Hele hele demokrasisi gelişmemiş, katillerin kol gezdiği yaşadığımız coğrafya.
Uğur ölmüştür...
Daha niceleri vardır asit kuyularına atılan, sokaklarda başından vurularak öldürülen.
Kimi 12 yaşında, kimi 15’inde, 30’unda...
Kamyonlarla Çukurova’ya, Ege’ye, Karadeniz’e götürülen Güneydoğulu Kürt tarım işçileri...
Yol kazasında ölen!
Gökkuşağının yüzlerine vurduğu an...
Ordu’da kimlik kontrolünden geçtikten sonra uyarılan...
Şimdi söyleyin bana, yaşamın derinliğinden fışkıran umut mu, sevinç mi, kaygı mı, hüzün mü?

***

Bizim insanımızın, gencimizin, yaşlımızın, kadınımızın, erkeğimizin, bu coğrafyada yaşayan herkesin, çiçekler ne zaman açacak dudaklarında?
Katillerden ne zaman hesap sorulacak!
68 ve 78 kuşakları devrime inanarak çıkmıştı yola...
O en hızlı devrimcilerin çoğu önce liboş, ardından ak, fırdöndü, şimdi de muhalif oldu...
Olurlar!
Yıllar böyle gelip geçti, son 12 yılda başımıza neler geldi!
Polis mermisiyle ölmeye alıştık nasıl olsa...
Sayın büyükler, yurtdışında bile olsa ailelerini arayıp “başınız sağ olsun” diyorlar ya o bile yeter...
Bakmayın siz onların “polis nasıl sabrediyor” demelerine...
Din iman onlarda arkadaşım, onlarda...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları