Feyzi Açıkalın

Gösteriş Sofraları

14 Haziran 2017 Çarşamba

Osmanlı’da da böyleymiş. Vücudun Ramazan ayının beslenme koşullarına uyum göstermesi için bir kaç gün beklendikten sonra iftar davetleri başlarmış. Tabii saraydan bahsediyorum; Osmanlı’nın sarayından! Ya da sarayın sancak ve kazalardaki uzantılarından!

Şimdikinden farklı olarak Osmanlı sarayındaki gösterişli, zengin menülü iftar sofraları devlet görevlilerinin hiyerarşik sırasına göre her gün kurulan ayrı masalarla devam edermiş. Yani saray yalnızca kendi içinde, devletliye davet verirmiş.

İlginçtir, davet sahibi veziriazam imiş; yani iki numara! Bir numara çoğunlukla katılmaz, ara sıra sürpriz yapar, masaları şereflendirirmiş. Gel zaman git zaman, sarayın davet masrafları çığırından çıkmış. Eleştiri konusu olmaya başlamış.

Dönemin tarih yazıcısı Selanikli Mustafa Efendi, Sokullu Mehmet Paşa zamanında sarayda değişik devlet görevlerinde de bulunduğu için, masrafın ne denli altından kalkılmaz olduğunu bilmekteymiş. Selaniki, iftar ziyafetleri için, “Yıldan yıla terk olunmaz eski bir adettir, büyük ziyafet ve aşırı masraftır” diye durumu eleştirmiş.

Bundan 300 yıl önce, yedi cihanın sahibi olunan padişahlık devrinde, saray içindeki tarih yazıcıları ve devlet görevlileri veziriazamı eleştirebiliyor, bunu yazıya dökebiliyorlarmış!

Sofralarda ne konuşulduğunu bilmiyoruz. Misal, defterdar yemek sonrası girizgah yapıp, veziriazamın ülkeye yaptığı büyük hizmetleri sıralar, ona olan minnetini anlatacak kelime arayışında olur muydu? Arkasından Sokullu çıkar da, “Defterdar hizmetlerimizi az bile sıraladı” deyip, makinalı tüfek gibi, hümayunun dinlemekten gına geldiği temcit pilavını masadakilere yedirir miydi? Bilmiyoruz...

Ardından hızını alamayıp, “Bu Habsburglular bıraksınlar iç işimize karışmayı. Şerefsiz Eflak Boğdan ile işbirliği yapıp, bizi çökertmek istiyorlar”... Ya da ne bileyim, hizmetleri sıralarken, “Sinan söz verdi, Temeşver fethi başlamadan Allah’ın izniyle o köprüyü zamanından önce yetiştirecek”... “Ayasofya denen o ucubeyi de yıkacağız; zaten hümayun projeyi hazırladı” sözleriyle, Müslümanlığın en dingin yaşandığı kutsal Ramazan ayını, siyasi söylemlerine aracı eder miydi? Ne dersek yalan olur, bilmiyoruz...

Biz bugünlerde Antikapitalist Müslümanlar' ın gündeme 2011 sonrasında getirdiği "Yeryüzü Sofralarını” biliyoruz. Din sosyoloğu, yazar Tayfun Atay’ın söylemiyle, çoktandır unuttuğumuz, “Anlam, ahlak ve vicdan” üzerine anlamlandırılmış olması gereken dinin özünü bize hatırlatan, namusunu kurtaran sofraları biliyoruz. Sponsorsuz, imece usulüyle kurulan, her inançtan, sınıftan insanın bir araya geldiği gösterişsiz buluşmaları...

Anadolu halkı, Halil İbrahim bereketini getireceğine inandığı sofralarda oruç açarak büyüdü. Gösterişten uzak ama paylaşmayı öne çıkaran; misafirin yanında getirdiği rızıkların yalnızca birisini yiyip diğerlerini masaya bıraktığına inanılan sofralarda.

Vıcık vıcık siyasete alet edilmiş, yarış içinde gerçekleştirilen Ramazan sofralarını bu ülke yakın zamana kadar görmedi. Yepyeni bir toplum yaratılma yolunda karşılaştığı bir çok uygulama olduğu gibi. Temelsiz, kuralsız, hibrid; ülke insanının beynini boşaltıp, onu köle yapan...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Deve pazarlığı 27 Ocak 2024

Günün Köşe Yazıları