Ahmet İnsel

En büyük parti sandığa gitmeyenler olunca?

20 Haziran 2017 Salı

Fransa’da uzun, yorucu ve biraz bıktırıcı seçim maratonu nihayet sona erdi. Sahneye aniden çıkmasıyla, Fransa siyasetini altüst eden yeni cumhurbaşkanı Macron’un kurduğu siyasal hareket parlamentoda çoğunluğu elde etti. Macron’un müttefiki merkez-sağ Demokratlar Hareketi’nin milletvekilleri ve desteklerini beyan eden diğer partilerden seçilenlerle birlikte, “cumhurbaşkanı çoğunluğu” meclisin yüzde 65’ini oluşturuyor. Macron’un Yürüyen Cumhuriyet hareketi tek başına yüzde 53’lük bir çoğunluğa sahip.
Milletvekili seçimlerinin birinci turu sonuçları, Macroncu çoğunluğun mecliste çok daha büyük, ezici bir üstünlük elde edeceğini gösteriyordu. Souçta yeni cumhurbaşkanı rahat bir çoğunluk elde etti ama 1993’te sağ partinin kazandığı ezici parlamento çoğunluğunun epey gerisinde kaldı. Geleneksel sol ve sağ partiler, beklenenden daha büyük direnç gösterdiler.
Avrupa Birliği yanlısı sosyal-liberal bir program öneren Macron ve müttefiklerinin seçim zaferinin Fransa’da büyük bir heyecan ve katılım dalgası yarattığını söylemek mümkün değil. 1958’den beri uygulanan iki turlu seçim tarihinin en düşük katılımı pazar günü gerçekleşti. Yüzde 42.6 olan katılım oranına, seçim kütüğüne kayıtlı olmayan seçim yaşındaki nüfusun yüzde 11’ini ve olağandan daha yüksek boş oy oranını katınca, geçerli oy kullananların toplam seçmen sayısına oranı yüzde 40’ın altına iniyor. Bu da seçilenlerin temsil meşruiyetinin sorgulanmasına yol açıyor. Geçen hafta bu sütunda işaret ettiğim, aşırı merkezin geleneksel sağ ve sol partiler üzerinde yarattığı vakum etkisi, ikinci turda sandığa daha da az gitme biçiminde kendini gösterdi. Bu son derece düşük katılım, Macron’un iktidara gelmek için yararlandığı boşluk etkisinden kendi hareketinin de etkilendiğini ve toplumsal tabanının zayıf kaldığını gösteriyor.
Bu seçimlerin önemli bir sonucu, bir önceki mecliste yer alan milletvekillerinin yalnız dörtte birinin yeni mecliste yer alması. Bunda bir siyasetçinin birden fazla siyasal vekâleti olmasını yasaklayan yasanın bu yıl yürürlüğe girmesinin payı var. Ama esas etmen, beş yıldır iktidarda olan Sosyalist Parti’nin 250, sağ partinin de 100 sandalye kaybetmeleri ve Yürüyen Cumhuriyet’in adaylarının yarıdan fazlasının daha önce hiç seçilmemiş olmaları.
Siyasal program değişikliğinden daha çok büyük bir kişi değişimi bu. Bunun bir diğer sonucu, Fransa’da mecliste kadın temsilci oranının artması oldu. Yarıya hâlâ varmasa da, kadın milletvekillerinin oranı Fransa’da yüzde 38’e çıktı.
Macron’un kendini “hem sağda hem solda” olarak tanıtan siyasal programının yarattığı dalgadan, sağ ve sol partilerin beklenenden daha az hasarla çıkmaları, sol ve sağ siyasal aidiyetler tarihe karıştı iddialarının geçerliğini sorgulamaya açıyor. Özellikle iş yasasını daha da esnekleştirme ve bu minval neoliberal reformların gündeme gelmesine karşı oluşacak toplumsal muhalefetin yürüteceği sandık dışı mücadeleler, bu uzun seçim maratonunun sosyal turu olacak.
Giderek daha fazla başkanlık sistemine dönüşen ve parlamentonun seçmen nezdinde anlamını kaybettiği Fransa siyasal sisteminde, milletvekili seçimlerinde ülkenin açık ara en büyük partisinin sandığa gitmeyenler olması, toplumun siyasal sorunlara ilgisinin azaldığı anlamına gelmiyor. Macron ve onun ana destekçilerini oluşturan yöneticiler zümresinin iktidarı, sağda ve solda daha radikal muhalefet hareketlerinin güçlenmesine büyük ihtimalle yol açacak. Umarız bu durumdan en fazla güç toplayanlar aşırı sağın içe kapanmacı, milliyetçi, ırkçı söylemleri olmaz. Macron’un, dişe dokunur hiçbir şeyi değiştirmemek için her şeyi değiştirmek stratejisi ne sonuç verecek göreceğiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları