Bugün bayram, benim canım sıkılır!

25 Haziran 2017 Pazar

Can Dündar, 2000 yılı sonlarında cezaevlerindeki kötü koşulları (F-Tipi hücre uygulaması ve tecriti) protesto amacıyla ölüm orucuna yatan sol görüşlü siyasi mahkûmlarla devlet arasında arabuluculuk yapacak 5 kişilik bir ekibin parçası olarak gittiği Bayrampaşa Cezaevi’nde yaşadığı bir olayı paylaşmıştı. O tarihte NTV için “4. Nesil” adlı bir belgesel çalışmasında birlikteydik. Ankara’daki çalışma bürosunda anlattı (geçenlerde kendisi de gündeme getirmiş); o yıl Ramazan, söz konusu cezaevi krizi ve ölüm oruçlarıyla aynı zamana denk gelmişti. Can’ın da içinde yer aldığı grup, ölüm orucundaki mahkûmlarla görüşme halindeyken iftar saati yaklaşır. Ve o sol siyasi mahkûmlardan biri, beş kişilik görüşme ekibinde yer alan Fazilet Partisi milletvekili Mehmet Bekaroğlu için diğer arkadaşlarını uyarır (mealen):
“İftar yaklaşıyor. Mehmet Bey oruçtur. Onun için iftarlık bir şeyler hazırlayalım!..”

***

“Sol”da inanca saygı, insana saygının ve sevginin gereğidir.
İnsana saygısı-sevgisi olmayanın imanının ise ne kendisine, ne de mensup olduğu dine bir hayrı olur.
Devlet, o dönemde tüm insani ve vicdani arabuluculuk çabalarına karşın Nuh dedi peygamber demedi ve ölüm orucundakilerin üzerine adeta “ölümü ölümle yıkayacak” bir operasyonla, cezaevlerinde kendisine emanet mahkûmları diri diri yakarak gitti.
Bunun adına bir de “Hayata Dönüş” operasyonu dediler!..

***

“Devlet aklı” bugün de dünden çok farklı yürümüyor, yürütülmüyor.
Ve ne acı tesadüf ki o zaman olduğu gibi bu zaman da Ramazan ayının “şefaat oruçları”, ölüm oruçları ile buluşmuş, iç içe geçmiş durumda.
Allah’ın rahmetini, Peygamber’in şefaatini murat edenler için oruç dün bitti ve bugün bayram idrak ediliyor.
Devletin adaletini ve hakkaniyetini kapkara bir umutsuzluk bulutu üzerlerini kapladığı halde hâlâ inatla bekleyen iki insanın ölüm oruçları ise bayram falan dinlemeyip mahpusluk altında, insanlığımızın dehşetle açılmış gözleri önünde biteviye devam ediyor.

***

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, Ramazan Bayramı’na açlık grevinin 109’uncu gününde cezaevinde giriyorlar.
Dün gazetede okuduk, Nuriye Gülmen, bunun ailesinden ve sevdiklerinden ayrı geçireceği ilk bayram olacağını söylemiş. “Adalete, ekmeğe, onura aç milyonların sesi olma iddiasındadır bizim açlığımız” diye de eklemiş.
Tabii “Bizim Aile”den Murat Sabuncu, Akın Atalay, Kadri Gürsel, Güray Öz, Ahmet Şık, Hakan Kara, Turhan Günay, Musa Kart, Önder Çelik, Bülent Utku, Mustafa Kemal Güngör, Emre İper için de bayram, “özgürlüğe açlık”la eda edilecek!..
Ne dersiniz, bu şartlar altında “Hepimize hayırlı bayramlar” demek, bayram neşesiyle dolmak, bayram şekeri yemek mümkün mü sizce?!

***

Hiç mi hiç mümkün olmadığını, Semih’in son durumuna ilişkin, eşi Esra Özakça’nın şu aktardıklarıyla perçinleyelim:
“Bacaklarında kas ağrısı çok yoğun. Kalça kemiklerinde ağrı var. Her iki gözünde batma hissi var. Boyun ağrısı çok fazla. Kulakları tıkandı. Kendi sesini dahi zor duyuyor.”
Kendi sesini zor duyar hale gelmiş, getirilmiş Semih Özakça adına onu ta en baştan beri hiç mi hiç duymayan iktidara, “Yeter artık, çözün bu sorunu” diye, duruma bakılırsa belki de son kez, şu bayramın hatırını da vurgulayarak çığlık çığlığa haykıralım!..
“Devlet aklı”nı vicdanla buluşmaya çağıralım!..

***

Bayramlar ölümün değil yaşamın;
Kavganın değil barışın;
Nefretin değil sevginin;
Zulmün değil şefkatin;
Acının değil sevincin vaat ve müjdesine vesileyse eğer...
Yukarıdaki çığlığa kayıtsız kalınmaması gerekir!..
Aksi takdirde bayramınız...
Mübarek olabiliyorsa olsun!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları