Birinin hayalleri öbürünün kâbusu...

26 Haziran 2017 Pazartesi

Geçen hafta, gazetelerde gördüğüm bir fotoğrafta Cumhurbaşkanı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemini anımsatan üniformalar giymiş, Rabia işareti yapan, iki sıra askerin arasında, Rabia işareti yaparak yürüyordu. Aklıma Deleuz’un “başkalarının hayalleri” ile ilgili sözleri geldi.
Başkalarının hayallerinin, her zaman tüketici, bizleri yutma riski olan hayaller olduğunu bilmek gerekir... Kendinizi başkalarının hayallerinden koruyunuz. Eğer, başkasının hayallerine tutsak olursanız belanızı bulursunuz (vous êtes foutu)”
Türkiye, AKP liderliğinde temsil edilen siyasal İslamın hayallerine tutsak olmaktan, maalesef kendini koruyamadı. Gezi Olayı’nda yaşananlardan bu yana, gittikçe artan bir yoğunlukta bu tutsaklığın sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyor.
Bu hayallerden biri, bir kez hükümete geldikten sonra bir daha gitmemek üzere iktidar olmak, toplumu bu projeye göre yeniden şekillendirmek, bunu da demokratik değişim olarak sunmaktı. Hayallerden bir diğeri de Ortadoğu’da Osmanlı mirası üzerinden bir hegemonya inşa ederek tüm ümmetin temsilciliğine, oradan da küresel güç düzeyine yükselmekti.

Hayaller ve hüsran...
Sonuç, her iki alanda da tam anlamıyla, Deleuze’ü, korkutucu biçimde haklı çıkartıyor. Onlar hayal kurdu, ülke içinde muhalefete, kadınlara, çocuklara yönelik günlük, simgesel ve bedensel şiddet giderek yoğunlaştı. Ellerine teslim edilen çocuklar, ilkokuldan asker ocağına, simgesel ve fiziksel olarak zehirleniyorlar. Yargı keyfileşti, yasama işlevini kaybetti. Devletin biçimini giderek totaliter eğilimler belirliyor.
Son referandum gösterdi ki, artık sandığa gitmenin bir anlamı yoktur, atı alan istediği zaman Üsküdar’ı geçer. Artık ülke halkı en az iki kez bölünmüştür. Birincisi, siyasal İslamın projesini kabul edenler ve etmeyenler, ikincisi de Kürt sorununa siyasi ve barışçı bir çözüm arayanlar ve sorunu baskı, savaş yoluyla ortadan kaldırmayı umanlar. Siyasal İslam, liderliğinin de itiraf ettiği gibi hegemonyasını kuramıyor, baskı ve şiddet giderek artıyor. Ancak karşıt bir hegemonya da şekillenemiyor.
AKP ülke dışında da hüsrana uğradı. Her şey “one minute” ile başlamış, bir yıl sonra Mavi Marmara ile devam etmişti. Arap isyanları başladığında, Müslüman Kardeşler’e kucak açıldı, Sisi darbesine direnildi. AKP Türkiye’si örnek ülkeydi. Suriye’de rejim altı ayda düşecekti. Ülke İslamcı teröristlerin yolgeçen hanı oldu. Göçmenler krizi, 15 Temmuz sonrası tutuklamalar, tasfiyeler, referandum öncesi, faşist suçlamaları, Avrupa’yla ilişkileri bozdu.
Rusya ile yakınlaşma, Suriye “gerçeğini” kabullenme, Körfez ülkeleri ile ilişkileri bozmaya başladı. Bölgede güç olma hayaliyle Katar’da üs açıldı. Artık realiteden o kadar uzaklaşılmıştı ki, Körfez ülkeleri Katar’ı tecrit etmeye başlarken AKP Türkiye’si Suudi Arabistan’da üs açmayı teklif edebiliyor, teklif, hızla aşağılayıcı bir notla reddediliyordu.
Cuma günü Reuters, Körfez ülkelerinin Katar’dan Türkiye’nin üssünü kapatmasını istediklerini aktarıyor; Batı medyası Suudi Kralı’nın yerine geçmesi kesinleşen prens Salman’ın, ne kadar İran düşmanı, ABD yanlısı olduğunu, İsrail’le yakınlaşma eğilimini anlata anlata bitiremiyordu. İsrail karşıtlığı üzerinden başlayan, İhvan’ın hamiliğiyle, Katar’daki askeri üsle ilerletilmeye çalışılan hegemonya hayalleri de böylece hüsranla sonuçlanıyordu.
Tüm bu resmi, Rakka’da ABD güçleriyle ile Rusya-İran güçlerinin, çatışma olasılığına, Suriye’nin 70 yıllık dünya barışını yutacak bir kara deliğe dönüşme riskine ilişkin tartışmalarla tamamlayabilir, yazıyı da, hepimizi yutacak bu “kara deliğin” büyük ölçüde siyasal İslamın hayallerinin ürünü olduğunu anımsayarak bitirebiliriz.
Göstergeler bu kötü sürecin devam edeceğini düşündürüyor. CHP’nin çok değerli potansiyellere sahip “Adalet Yürüyüşü” ise, Maltepe’ye gelince “tamam artık evlerinize dönün” ile sonlanırsa, “muhalefetin gazını almaktan” öteye gidememe riski taşıyor. Ülke yine kritik bir kavşakta!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları