Yürüyüşün sonrası

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Ülke siyaseti Adalet Yürüyüşü ile yeni bir döneme giriyor. Herkes için adalet özleminin yaşama geçirilmesi gerekiyor. Bu nedenle girilen dönemin oluşturduğu koşulların ve olanakların doğru değerlendirilmesi, tarihsel bir sorumluluğa dönüşüyor.
 
AKP demokraside başarısız
Ülke siyaseti parti içi demokrasiyi bir türlü benimseyemediği için sürekli tıkanıklık içindeydi.
İç ve dış kamuoyunu oluşturan etkin çevrelerin büyük demokrasi umutlarıyla besleyip iktidara taşıdığı AKP, beklentileri tümüyle boşa çıkardı. Demokrasiyi dillerinden düşürmemelerine aldırmayın, AKP, bildiğimiz anlamda demokrasiye tamamıyla yabancıdır.
AKP milletvekili adaylarının parti genel başkanı tarafından değil, önseçimle saptanacağı, böylece geleneksel kişiye bağlı parti yapılarının yerini katılımcı yapıların alacağı sözünü vererek iktidar oldu ve iktidarı boyunca bunun tam tersini yaptı; kişiye bağlılığın iplerini iyice kalınlaştırdı; halata dönüştürdü.
AKP Genel Başkanı Erdoğan, aynı zamanda cumhurbaşkanı olarak hukuktan üniversiteye tüm kurumlarıyla devletin başındadır. Erdoğan hem partinin, hem de ülkenin siyaset söylemini tekeline almış bulunuyor. Basın-yayının çok büyük bir bölümünü oluşturan ve AKP’ye doğrudan ya da dolaylı olarak bağımlı olan kısmında, kulaklar, gözler ve beyinler, zorunlu olarak Erdoğan’a göre davranıyor; uygun deyimle, ön almak, ondan önce bir görüş sergilemek ve yeni şeyler söylemek söz konusu olamıyor; alanı daralan siyaset, sığlaştırıyor ve kısırlaşıyor. Kısaca siyaset üretilemiyor.
 
Adalet, özgürlük, barış
Adaletin en önemli ayağı olan ve sorumlu oldukları savunma tarafını hiçe sayarcasına davranan T. Barolar Birliği Başkanı’nın, kimi baro başkanlarının ve siyasetçilerin, tümüyle kişisel, haksız ve olumsuz tutumlarına sakın aldırmayın, dün İstanbul-Maltepe’de sona eren Adalet Yürüyüşü, başta Munzur, Cerattepe ve Gezi olmak üzere geçmişin toplumsallaşan birikimlerini, siyasete katılımı ve siyaset üretimini, nesnel olarak, yeni bir düzleme taşıyor.
Çünkü yürüyen halktır.
Fiziğiyle ve beyniyle yürüyüşe katılan milyonlar, doğal olarak, AKP’nin bir kişisinden bin kat daha fazlasını yapıyor; cinsiyet, dil, düşünce, din, mezhep, cemaat, etnik köken, giyim-kuşam ayrımı yapmadan, bir eşitlik düzeyinde buluşarak, adalet, eşitlik, özgürlük ve barış istediğini, üstelik bunları yalnız kendisi için değil, herkes için istediğini, ele güne, tam bir kararlılıkla haykırıyor.
İster Kurtuluş Savaşı’nın Mehmet’i kesilsinler; ister Nâzım Hikmet’in betimlediği gibi gayrı yeter desinler, isterlerse 1945 sonrasında yeter söz milletindir diye demokrasi ışığını taşısınlar ya da 1960 öncesindeki gibi kardeş kardeşi vurur mu diye sorsunlar; tarih kanıtlıyor ki, halk birlikte söyleyince önünde durulamıyor; eninde sonunda sonuç alınıyor.
Şimdi yapılması gereken bu büyük toplumsal gizilgücü oluşturan değerleri bir siyasal düzlemde buluşturmak; ayakların yaptığını başlarla, daha doğrusu beyinle yapma başarısını göstermektir.
Tarafsız ve bağımsız olarak kurumlaşan yargı; temel insan hakları; düşünce ve basın özgürlüğü; partileri ve seçim sistemiyle gerçekten katılımcı siyasal demokrasi; üniversite özerkliği; yurtta ve dünyada barış, sosyal ve ekonomik haklar; doğal ve tarihsel çevre, özetle, evrensel değerler üzerinde birleşecek olanların yeni bir siyasal yapılanma içinde yaratacakları enerji, bu değerlerin hiçbirine sahip çıkamayan, bu nedenle de ülke içinde baskıcı, dışarıda da ülkeyi yalnızlaştıran bir özellik kazanmış olan AKP’nin iktidardan uzaklaşmasını en kısa zamanda mutlaka sağlayacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları