Karpuz satarak okumak

01 Eylül 2008 Pazartesi

Ülkelerinin özgürlüğü için savaşan bir grup Meksikalı, çatışma sırasında yemek molası verir... Silahların sustuğu bu anda, bir bayraklarının olmadığından yakınırlar... Herkes nasıl bir bayrak istediğini anlatır ama bir karara varamazlar... Sonunda aralarından biri yemiş oldukları karpuz kabuklarını göstererek şunları söyler: Biz bu topraklar için savaşıyoruz. Ona emek veriyoruz. O da bize karpuz veriyor. Bayrağımız rengini karpuzdan alsın!..

Böylelikle kırmızı, beyaz ve yeşilden oluşan Meksika bayrağı doğmuş olur!..

Bir karpuzu kestiğimizde ortaya çıkan renklerin bir ülkenin bayrağı olduğunu çok azımız biliriz. Karpuz konusunda bilmediğimiz bununla kalmaz. Ne diyor Orhan Veli:

Hanginiz bilir benim kadar

karpuzdan fener yapmasını

Sedefli hançerle üstüne

Gülcemal resmi çizmesini”...

Orhan Veli elbette karpuzdan fener yapmasını çok iyi bilirdi, çünkü çocukluğu Beykozda geçmiştir... Beykoz, İstanbulun karpuz tarlalarıyla ünlü bir köyüydü o zamanlar... Unutmadan söyleyelim: Gülcemal de, o yılların ünlü bir vapurunun adıdır.

Karpuz dünyada yaygın bir meyve olduğundan birçok şiirde ona rastlayabiliriz. Örneğin Şilili şair Pablo Neruda bir şiirinde şu dizelere yer verir:

Neden güler bir karpuz ansızın

Bağrına saplanınca bir bıçak”...

Yazın bir dilim sıcak kahkahasıdır karpuz... Sıcak yaz günlerinde onunla serinleriz... Onun için yazılmış en güzel dizeler Bedri Rahmi Eyuboğlunda çıkar karşımıza... Şöyle seslenir Bedros:

Bu karpuz çok kırmızı

Bölüşmek şart...

Ama karpuz her zaman yenmek için değildir... İnsanımızın yaratıcı zekâsıyla çok farklı bir şekilde de kullanılmıştır!.. Ben buna tanığım. Nasıl mı?.. Anlatayım efendim: Sıcak bir yaz gününde, camları sonuna kadar açık arabamın içinde Boğaz Köprüsüne doğru ağır ağır ilerlerken, yolun solunda arızalanan bir araç görmüştüm. Arabanın sahibi ceza kesmekte olan polise bir şeyler anlatmak için çırpınıyordu. Yanlarından geçerken duymuştum, yalvarırcasına şunları söylüyordu: Abi, idare et nolur... O da kırmızı, bu da kırmızı...”

İstanbul trafiğinde yaşanılan gündelik komedi sahnelerinin en yaratıcılarından biri olan manzara şuydu: Arızalanan arabanın sahibi bagajında taşıdığı karpuzu ortasından kesmiş, reflektör yerine kullanmıştı!..

‘Tekne Kazıntısı’

Zeynepkâmil Hastanesinin karşısındaki karpuz sergisinde yazlık sinemaların dağılmasını beklerdik... Evlerine dönmekte olan insanlar arasında karpuz alan çok olurdu... Sonra, Göztepede açtığımız manav dükkânında da karpuzları tezgâha dizmekten çok mutlu olurdum. Ağabeyim de, ben de hem çalışıyor hem de okuyorduk, bir koltukta iki karpuz taşıyorduk yani...

Eee, lafı öyle ya da böyle sonuna getirdik. Ey okur, bil ki yukardaki tüm lakırdılar birazdan okuyacağın şiir içindir. Eh, bizim dolgumuz da kalemimize yakışır şekilde olmalı ama değil mi?..

Gelelim şiire... Karpuz için yazılmış en güzel şiirdir, birazdan okuyacağınız... Adı: Tekne Kazıntısı... Şairi ise bir güzel insan: Cevat Çapan...

Buyurun, şiiri dilimliyoruz:

Babam iki tek atınca

Hadi seni karpuzlara götüreyim, derdi

Karpuzlar Gebzede oturan kızlardı

Annem kızarır, kızar

Bey çocuk daha küçük, der

Mutfağa gider ağlardı

Babam karpuzdan anlardı!..

Yaz mevsiminin son günündeyiz... Koca mevsimi bir karpuz kabuğu yazısına koyarak uğurlamak istedim... Karpuzlar satılmaya devam etse de, yazın her biri karpuz dilimi güzelliğinde olan günleri bitti!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları