Somerset Maughan ve Soros hattındaki Türkiye

11 Temmuz 2017 Salı

S. Maughan üçkâğıtçıyı” şöyle tanımlamış: “Her şeyin fiyatını bilen ama değerinin farkında olmayan kişi”. Biraz “antikapitalist manifesto” gibi görünse de ondan çok ötede derinliklere sahip bir ifade.
Hocam ve yakın dostum rahmetli Sencer Divitçioğlu İktisat Fakültesi’nde öğrenci iken bize doçent olarak fiyat teorisi dersine gelirdi. Bir sosyalist olarak, “iktisatın nasıl fiyatlar sistemi” üzerine oturduğunu anlatırdı. Bu “nesnel göstergelerden” makro faydaya geçmeye çalışırken “değerler” burada devreye girer. Hele “dışsallıkları” devreye soktuğumuzda.
Ancak S. Maugham’da fiyat ve değer ayrıştırması biraz farklı.
Nesnellik ve öznellik yanında ahlak ve insanlık boyutu da var.
-Ormanın değerini bilse de şahsi çıkarı varsa onu yakar, yaktırır.
-Bir tarihi taşı müze yerine kaçakçıya götürür.
-Sınıfta arkadaşlarının gözünün içine baka baka kopya çekerek onlara kazık atar.
-Siyasetçi ise büyük kitleleri soyarak yandaşlarına ve kendine çıkar sağlar.
-İşine gelmiyorsa, demokrasiyi hallaç pamuğu gibi atar ve rafa kaldırır.
 
Çıkar ve güç
Mesele çıkar ve güç odaklıdır. Makro düzeyde iş Trump’ın, “önce Amerika” noktasına kadar gider. Çatışmalar, silahlar, savaşlar ve ölümler bir “sayı” meselesidir: Soros’un bize, “En iyi ihraç ürününüz askerinizdir” demesi gibi.
Dün Kore Savaşı’nda, bugün Afganistan’da, Suriye’de yaşandığı gibi. Ve şimdi de Soros’un tavsiyesi, Katar’a kadar uzandı. Asker ve para bağı Soros’u haklı çıkarmadı mı?
Bugün neden S. Maugham’ın sözü ile başladım: çünkü Türkiye’de, “demokrasiden özelleştirilmelere kadar” değerler sistemi altüst oldu. İşler S. Maugham-Soros hattına bağlandı.
Avrupa ve çağdaş dünya ile “çağdaş değerler sisteminde” kavga ediyoruz. Öte yandan Ortadoğu’da “Katarlaşıyoruz”.
Avrupa’nın ilişkileri askıya alması mı dediniz? Herkes memnun: Ankara çağdaş değerler sisteminden ve onların kurumlarından zaten uzaklaşıyor. Avrupa ise Türkiye’de demokrasi olmasa bile iktisadi çıkarlarını koruyorsa gerisi hiç önemli değil, der. Üstelik BOP’a daha kolay ulaşırlar, eğer dinci rejim varsa. Ankara, “Bakın görüyor musunuz, pis ve faşist Avrupa bizi dışlıyor” diyerek rejim değişikliğinin ve OHAL’in zeminini kuvvetlendirir. Avrupa yerine Araplaşma mubahtır der.
Ve Dibeklihan’da çağdaşlaşma tartışmaları
Bodrum’un Dibeklihan kültür ve sanat merkezinde iki hafta boyunca Bilsay Kuruç, Işık Kansu, Erdinç Bakla, Cenap Tezer ve Yılmaz Özdil gibi güzel insanlarla beraber olmak ve yaşadığımız çirkinliklere karşı Köy Enstitüleri üzerinden güzellikleri konuşmak insanı mutlu ediyor.
Ancak çirkinlikler karşısında bu güzel insanlarla ve fikirlerle olumlu şeyleri konuşmak “trajikomik” bir durum yaratıyor: hele hele güzel insanların “adalet” yürüyüşüne destek vermesi, çirkinlikler ve güzellikleri iç içe geçiyor.
Picasso ile Dali’yi aynı kare içinde seyretmek gibi bir şey.
Ve 9 Temmuz Maltepe olayı
Kılıçdaroğlu noktayı koyduğu 9 Temmuz mitingi ile CHP’nin olması gereken toplumsal ağırlığına ulaştı. Konuşmasında Ecevit’i anımsatan özellikler hissettirdi: hem hoşgörülü, hem sert, hem de dengeliydi; uyumu sağlamıştı.
Bu yeni bir başlangıç dedi: bakalım CHP aynı tempoyu güçlü “örgütlenme” bakımından da sağlayabilecek mi? Umarım sağlar.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları