Bizimki kasaba faşizmi!

23 Temmuz 2017 Pazar

Dünyada hiçbir şey aynıyla yeniden yaşanmaz. Coğrafyalar ve toplumların kültür seviyesi yaşanılanı belirler. Adını artık koyalım, biz “kasaba faşizmini” yaşıyoruz. Bu nedenle her şey çok alaturka! İspanya, Almanya, Şili, Arjantin gibi faşizmi yaşamış ülkelerle kendimizi kıyaslamayalım. Çok basit bir örnek vereceğim: Binlerce kişinin öldüğü Franco rejiminde Franco’nun yaptığı tek bir hayırlı iş vardır; o da ülkesinin kültürel varlıklarını inanılmaz bir inatla korumak! Aynı şeyi Hitler rejimi için de söyleyebiliriz, Hitler’in en büyük ideali dünyanın bütün tablolarını Almanya’da toplamaktı. Fransız direnişçilerinin ülkelerindeki tabloları nasıl koruduğuna dair pek çok destansı film ve kitap vardır.
Bizdeki faşizm hiçbir şeye benzemiyor. Tutarlı bir ideolojinin uzantısı olmadığı için tam bir çorba. Ve biz neye karşı mücadele edeceğimizi şaşırmış durumdayız. Tam bir şoktayız! Şairlerimiz, Nuriye ve Semih ölmesin diye cumhurbaşkanına mektup yazıp, merhamet dileniyorlar. İyi niyetle yazılmış bu merhamet mektubu, sadece içinde bulunduğumuz çaresizliği göstermekten başka ne işe yarar? Cumhurbaşkanı “OHAL’i işçiler grev yapmasın!” diye uzattığını söylüyor, işçi sınıfından tek bir ses yok! Sınıf mücadelesi diye bir şey kalmamış. Sol partiler işçi sınıfı diyerek neyi kastediyorlar, anlamak mümkün değil. Bunları artık açık açık konuşmamız gerek!
Şehit sözcüğünü bile kendimize benzettik. Bir ülkede, bir baba çatışmada ölmüş şehit oğlu için, “Utanmasam tabutun başında oynayacaktım” diyebiliyorsa, şehitler arasında devlet ayrım yapıyorsa, birine çok, birine az para ödüyorsa, kasaba faşizmi tam 12’den vurmuş demektir. Dünyanın hiçbir yerinde kurucu kahramanlar için saygısız tek bir kelime söylenmez. Bizde ne yaptığını bilmeyenlerin en çok saldırdıkları kurucu önder Atatürk. “Atatürk kızların bekâretini bozdu” cümlesini söyleyen bir Türk yurttaşına herhangi bir cezai yaptırım uygulanmıyorsa durum sandığımızdan daha da vahimdir.
Açıkça ülkeyi İslam sosuyla pişirilmiş vahşi bir kapitalizm yönetmektedir. Bu durumda hâlâ seçim yapılabileceğini düşünmek, yasalardan medet ummak olanaksızdır. Görülen odur ki, tarımı, eğitimi, kurumları tümüyle yok edilmiş bir ülkede ayakta durmaya, yaşamaya çalışıyoruz. Oysa ülke bir mafya örgütü gibi çalışan bir iktidar tarafından sözüm ona yönetilmektedir. Bu örgütün merhameti yoktur. Bu örgüt sadece zenginlerin işlerine yarayan bir taşeron örgüttür.
Gerçekten muhalif olanların umutsuzluğa düşmesi için her şey mevcuttur. Yurttaşlarının yurtdışına gitmek için sıraya girdiği bir ülkeden söz ediyoruz. Geçenlerde sevdiğim bir arkadaşım şöyle dedi: “Gençler için tek bir dileğim var, bizim mazide yaşadığımız güzellikleri on yıl yaşayabilsinler.” Bu söz bana çok fena koydu. Gerçekten sanki ülkemin ve dünyanın güzel günleri bitmiş gibi. Hiçbir bilgi artık yaşadıklarımızı açıklayamıyor. Bir sonraki sabah neyle, hangi şokla uyanacağımızı bilmiyoruz. Ve hayatımız karanlık kuytular ve tuzaklarla dolu bir kötü kasaba hayatı oldu.
Kasaba ne köylüdür ne de kentli. Ahalisi her yere kolaylıkla savrulur. Geçmişe ve milli değerlere sıkı sıkı sarılır ama onları korumaz. Tam tersi işine geldiğinde hemen satar. Günü kurtarmanın peşinde koştuğundan kurduğu lokantadan, yaptığı apartmandan hayır gelmez. Tarihi mekânlar onun için sünnet düğünü yerleridir. Daracık blucinler giyip, başlarını örttüklerinde Tanrı’yı kandırdıklarını sanıp içten içe sevinirler. Mülkiyete çok düşkündürler. Sürekli ev alırlar ve ev borcunu ödemek için de bir köle gibi çalışırlar.
Evet, hayatımızın geldiği nokta budur. Bu noktada ideolojik ayrımların, eski hesapların hiçbir anlamı kalmamıştır. Yeni ve yaratıcı eylemlerden başka bizi düze çıkaracak hiçbir şey yok. Şimdi aynaya bakma zamanı, elimden ne geliyor diye işe koyulmanın zamanı.
Bu arada Bodrum’da epey sarsıcı bir deprem oldu. Her şeyi Allah’ın bir lütfu olarak kabul eden dini bütünler çok sevindiler: “Allah fuhuş yatağı Bodrum’u cezalandırıyor” dediler onlara söylenecek tek bir söz var, bundan anlarlar: Düzce’de 1999 depremini nasıl unuttunuz? Düzce malum, Adalet Yürüyüşü’nde yürüyüşçülerin yollarına bok dökülen bir kenttir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları