Çareydi, şimdi kendi sorun oldu

25 Temmuz 2017 Salı

Aslında Türkiye ile Almanya arasında son yıllarda ana sorunlar neler idiyse şimdi de aynıdır.
Ankara ile Berlin’in AB, PKK, Kıbrıs ve mülteciler konularına yaklaşımlarında çok önemli değişiklikler olmamıştır.
Durum böyle olunca, iki ülke arasında doruğa ulaşmış olan krizin nedenlerini buralarda değil, yeni öğelerde aramak gerekir.
Yeni öğenin Tayyip Erdoğan olduğu belirtildiğinde, bu saptama önce yadırgatıcı gelecektir.
Öyle ya, Tayyip Bey 15 yıldır iktidarda olduğuna göre, nasıl olur da yeni bir faktör olarak nitelenebilir?
Sorunun yanıtı, bu süre içinde Tayyip Bey’in, genelde Batı özelde Almanya açısından hep aynı kalmamış olmasında yatıyor.
Tayyip Bey ve partisi AKP, yeni giysileriyle siyaset sahnesine ilk adım attıklarında, İslamcı akımı “Milli Görüş” gömleğinden sıyırıp, Batı ve kapitalizmin temel çıkarlarıyla uzlaştıracak, “ılımlı İslam”ın (ılımlı yazılır ama uyumlu okunur) öncüleri olarak bir çare gibi görülmekte ve bu niteliğiyle dünyaya örnek model olarak sunulmaktaydı.
2001- 2002’nin Tayyip Bey’i buydu.
2016- 2017’nin Tayyip Bey’i ise aynı Tayyip Bey değildir.
2001’de çare olarak görülen Tayyip Bey’in aradan geçen zamanda bizzat kendisi Almanya ve Batı için sorun olmuştur.

***

Zaman Tayyip Bey’in beklendiği kadar uyumlu olmadığını göstermiş ve onunla ilgili olarak ne yapacağı belli olmaz, denetlenemez bir diktatör algısı oluşturmuştur.
Burada bir büyük yanılgıdan özenle kaçınmak gerek. Almanya’nın sık sık Tayyip Bey’in insan hakları ihlallerini gündeme getirmesine bakarak, asıl sorunun insan haklarında odaklandığını sanmak yanlıştır. Asıl sorun zaman içine Tayyip Bey’in ne yapacağı belli olmaz, denetlenemez bir kişi olmasındadır, demokrasi karşıtı olmasında değil.
Berlin için, AB bünyesine almayı düşünmediği Türkiye’nin demokrasi olması değil, denetlenebilir olmasıdır önemli olan. Bu gerçeği doğru olarak saptamak, bizi bu kavgada Berlin’in Türkiye’ye demokrasinin gelmesinin savaşını veren taraf olduğunu düşünmek yanlışından kurtarır.
Emperyalizmin, bir zamanlar örnek model olarak dünyaya sunduğu AKP’ye, ne yapacağı belli olmayan denetlemez güç özelliğinden dolayı karşı olması da bizi otomatik olarak, AKP’nin politikalarının antiemperyalist olduğu yanlışına yöneltmemelidir.

***

Emperyalizm ile her uyumsuzluk, illa antiemperyalist bir politika savunuculuğu anlamına gelmez.
Ilımlı İslam” (ılımlı yazılır, uyumlu okunur) modelinin bizatihi kendisi bir emperyalist pojedir. Liderinin BOP eşbaşkanlığına gönüllü adaylığını koyduğu bir kuruluşa antiemperyalist emeller yüklemek büyük aymazlıktır.
Ortadoğu’nun haritasının bozulup, yeniden çizilmesindeki emperyalist girişime methaldar olmakta ve bu arada, kendi kırmızı çizgilerinin çiğnenmesine seyirci kalmakta, antiemperyalist tutum aramak aymazlıktan da öte bir davranıştır.
Bölgeye ve dünyaya, artık emperyalizmin gözünden düşmüş “İhvancı”ların gözüyle bakmak, sizi emperyalizmle çatıştırır, ama antiemperyalist yapmaz.
Politik yalnızlığını gidermek için değişik emperyal güçlerle ittifak arayışına girmek illa antiemperyalist bir politika uygulamak demek değildir.
Ankara- Berlin krizinde, Berlin’i Türkiye için demokrasinin savaşını veren taraf olarak görüp, tüm emperyalist eğilimlerinden ve çifte standartlarından tenzih ederek görmek ne kadar yanlışsa, bir emperyalist proje olan AKP’nin uyumsuzluğunun zaman içinde anlaşılarak, onu dizayn edenler tarafından dışlanmış olmasına bakarak, salt bu özelliğinden dolayı antiemperyalist olduğunu düşünmek de aynı derecede yanıltıcıdır.
Krizin özü, dün çare olarak görülenlerin, bugün bizzat kendilerinin sorun haline dönüşmüş olmalarıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları