Erinç Yeldan

AKP Ekonomisi: Kısa Bir Özet

04 Haziran 2014 Çarşamba

Ekonomi gündemimizin giderek siyasallaştırıldığı ve bir sis perdesine büründürüldüğü günlerdeyiz. Başbakan Erdoğan’ın “faizlerin yüksekliğini” öne sürerek TC Merkez Bankası’nın faiz politikasını eleştirmesi; TCMB Başkanı Erdem Başçı’nın da Türkiye’nin makroekonomik dengelerini gözeten bir sunum vesilesiyle karşı-duruşunu şekillendirmesi sonrasında ekonominin üst yönetiminde çatlakların oluştuğu kaygıları yaygınlaşmakta. Bu söz düellosu arasında Başbakan Erdoğan’ın öne sürmüş olduğu “yüksek faizler enflasyonun sebebidir” türü iktisat kuramına ters önermeleri bir tarafa bırakıp Türkiye’nin makroekonomik dengelerini şekillendiren belli başlı verilerin son on yıllık tarihçesini bir anımsatmakta yarar görmekteyim.
Aşağıdaki tablo, AKP’nin on yıllık ekonomik bilançosunu üç alt dönemde özetliyor: Kriz öncesi, kriz yılı ve kriz sonrası. Ana gözlemlerimiz:
Kriz öncesi 2003-2008 döneminde AKP yönetimi gerek Hazine borçlanma senetleri (DİBS), gerekse Merkez Bankası politika faizleri aracılığıyla yüksek reel faiz sunmuştur. Yüksek faiz politikası 2009’da da AKP yönetiminin ana tercihi idi. Böylelikle yurtdışından çekilen sıcak nitelikli, spekülatif yabancı sermaye sayesinde döviz kuru ucuzluyor (dönem boyunca toplamda reel olarak yaklaşık yüzde 13) ve cari işlemler açığı yaratılabiliyordu. Bu arada söz konusu dönemde Türkiye birikimli olarak 137 milyar dolar net yeni dış borç biriktirmiş idi.
Yüksek faiz uygulamasının söz konusu dönem boyunca AKP ekonomi programının asıl özü olduğunu bundan önceki yazılarımızda vurgulamış idik. (Bkz. 5 Şubat ‘Faiz Lobisi’ 2003’ten bu yana uygulanan programın ta kendisidir” başlıklı yazımız).

2009 krizi sonrasında AKP ekonomi yönetimi yepyeni bir olanağa kavuştu: özellikle ABD kaynaklı “canlandırma operasyonları” uyarınca izlenen parasal genişleme politikaları sayesinde dünya para piyasalarına üç yılda yaklaşık 2 trilyon dolarlık net likidite sunuldu. ABD Doları’nın arzı 500 miyar dolar düzeyinden 2.5 trilyona çıktı. Faiz oranları tüm küresel piyasalarda geriledi, neredeyse sıfır düzeyine yaklaştı.
Uluslararası piyasalardan “sıfır” faiz ile borçlanabilme olanağı, AKP’nin imar ve inşaat rantlarına dayalı, taşeron-sanayileşme politikasının parasal kaynaklarını oluşturdu. Ancak, bu tercihin yarattığı dış açık ve dış borçlanma, yerli yabancı, tüm “piyasa aktörlerini” tedirgin eder durumdaydı. Finansal kırılganlık ve dengesiz büyüme üzerine Merkez Bankası “finansal istikrarı gözeten” ve dış açığın derinleşmesini engellemeye yönelik politika arayışlarına yöneldi. Merkez Bankası faiz silahını elinden çıkarmaya niyetli değildi.
2014’ün ilkyarısında görünen durum şudur: Dün açıklanan rakamların gösterdiği üzere enflasyon yeniden yükselme eğilimini sürdürmektedir. Ucuz döviz dönemine öykünülmekte, ancak dövizin ucuzluğunun ulusal sanayi üzerine yarattığı tahribat (Soma cinayetlerinde yaşandığı gibi) ve ulusal tasarrufların çöküşü, artık bu iktisadi tercihin sürdürülemez olduğunu belgelemektedir.
AKP’nin çok övündüğü “yüksek büyüme” masalının aslında dövizin ucuzluğundan kaynaklanan, hormonlanmış bir talep patlamasına ve kayıt dışı imar rantlarına dayanmakta olduğu ise defalarca dile getirilmiş idi. Resmi veriler son on yılın ortalama büyüme hızını yüzde 4.9 olarak gösteriyor. Bu rakam tüm Cumhuriyet döneminin ortalamasına ancak ulaşmakta olup Türkiye benzeri gelişmekte olan yükselen piyasa ekonomilerinin söz konusu dönem boyunca sergilediği büyüme performansının altındadır.

***

Geçen haftaki yazımıza ilişkin olarak sayın 1975 Türkiye İşçi Partisi kurucularından Sayın Erşen Sansal’dan bir düzeltme notu aldım. Sayın Sansal Anayasa Mahkemesi’nin 25 Nisan 1962 tarihinde; TİP’in ise 13 Şubat 1961 tarihinde kurulduğunu anımsattı. Yani, Anayasa Mahkemesi, TİP’ten yaklaşık 14 ay sonra kurulmuştu. Yazımızda vurgulanmak istenen, TİP ve diğer sosyalist örgütlenmelerin ancak 1961 sonrasında Türkiye’deki göreceli özgürlük ve aydınlanma döneminin ürünü olduğu idi. Tarihsel dönemlemede bu vurguda hatalı bir değerlendirme ortaya çıkmış. Düzeltir, siz okurlarımdan özür dilerken, Erşen Ağabey’e de titiz gözleminden dolayı teşekkür ederim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları