Arif Kızılyalın

Davada 2. ders: Gazetecilik- Adamlık-Zekâ

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Aslında burası spor sayfası. Haberler, yorumlar genelde spor üzerinedir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet gazetesi tarihi bir süreç yaşıyor.
Ve Cumhuriyet’in spor dahil hiçbir bireyi bu sürece kayıtsız kalmamalı; Çağlayan Adliyesi’ndeki Cumhuriyet Davası’nı yazmalı, çizmeli, görüntülemeli, gündeme getirmeli.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var ki, 12’si tutuklu 17 arkadaşımız iki gündür 27. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu’nda dimdik duruyor... Ne yalan söyleyeyim en dirileri galiba Turhan Günay. Ki yaşça en kıdemlisi Silivri’nin. Murat Sabuncu ve Hakan Kara en fazla kilo verenlerden, keza Musa Kart da. Bülent Utku, ‘Kral Lear’ edasında, Mustafa Kemal Güngör de beyaz gömleği ile son karşılaştığımız gibi. Önder Çelik bıyık bırakmış, Güray Öz yine sakin yine sessiz.. “Tek dikili ağacım kızım” diyen Ahmet Şık ise her zamanki gibi hiperaktif...
Düne dönersek; duruşmanın 2. günüydü.
Daha doğrusu iddia makamına verilen gazetecilik ve hukuk dersinin ikinci etabını izledik. Ama önce, önceki güne dönelim.
İlk gün Kadri Gürsel topa girmişti. Daha, Cumhuriyet gazetesindeki pozisyonunu bilmeyen, iddia makamına, tarihlerle, belgelerle yanıt verdi. Gürsel’i suçlayan iddianame tarihleri karıştırmış, görev tanımlarını birbirine sokmuştu. En trajikomiği de ünlü gazeteciye sorulan, “Gazetenin basın danışmanı gibi bir göreviniz mi var” sorusuydu ki, salon gülmekten kırıldı. Ne var ki bizleri güldüren bu soru Gürsel’i aylardır Silivri’ye mahkûm eden bir delildi. Savunması bittiğinde genel kanı ‘beraat’tı...
Ardından Akın Atalay söz aldı.
En ilgi çeken ayrıntı, evinin parkesini döşeyen ustaya yaptığı banka havalesinin karşısına yıllar sonra, FETÖ bağlantısının maddi kanıtı olarak çıkarılmasıydı. Salon gülmekten kendini zor tuttu. “Ülkece yaşadığımız zorlu dönemde bir diyet ödenmesi gerekiyordu, onurumuz ve gururumuzla ödüyoruz” sözü hepimizin tüylerini diken diken diken etmeye yetti. Yine, mahkeme heyetine yönelik, “Siz bana Atatürkçülüğü öğretemezsiniz, iddianamedeki tanıklar da öğretemez” sözü tarihe düşecek bir nottu. Mahkeme Başkanı’nın, “İddianamaye göre Kurtlar Vadisi’ndeki Polat Alemdar’a benziyorsunuz” sözü ise aslında Cumhuriyet için açılan davanın galiba ne denli kurgusal bir ürün olduğunun kanıtı gibiydi...
Cumhuriyet’in ünlü karikatüristi Musa Kart’ın, “Karikatürle şiddete dayalı örgütün yan yana gelmesi eşyanın tabiatına aykırı” savunması da iddianameyi tek başına çürütmeye yetecek bir cümleydi aslında. Keza, “Tatil için aradığım bir rezervasyon numarası yüzünden Silivri’de 9 ay kaldım. Yanlış rezervasyonmuş galiba” sözü de ilk güne damga vuran savunmalardandı.
Duruşmanın 2. günü ise Murat Sabuncu ile başladı. Sabuncu, sanki savunma yapmadı, iletişim fakültelerinde bağımsız gazetecilik dersi verdi.
İddianameye göre Sabuncu’yu hapiste tutan delil bilirkişinin gazete manşetlerine getirdiği yorumlardı. İşin garibi, bilirkişi raporunda, iki cümleden birinde ‘adeta’ ifadesi kullanılmış, net bir bulguya rastlanılamamıştı, ama Sabuncu 9 aydır cezaevindeydi. Üzerine atılan By Lock suçlamasının asılsız olduğunu ise basit bir örnekleme ile çürüttü. Ülke genelindeki By Lockçuların sadece 18 binde birinin kendisini gazetecilik kapsamında aradığını, bu konuşmaların sadece habercilik bağlamında kaldığını söylerken firari savcı Mehmet Ekinci ile de Oda TV davasında yargılanan gazeteciler için görüştüğünü kabul etti ve cümlesini, “Bugünkü bakanlar ve havuz medyası muhterem hocaefendi diye yazdılar, çizdiler, biz suçlu olduk en çok bu ağrıma gidiyor” diye bitirdi.
Sabuncu suçlandığı gazete manşetleri konusunda ise insanlık ve gazetecilik dersi verecekti. “Cadı avı başlığını suç saymış savcı, evet cadı var ve şu an Cumhuriyet bu avın kanıtı..” Bu bölümde temposu yükselmişti Sabuncu’nun. Özellikle HDP’nin katılmadığı Yenikapı Mitingi için atılan “Eksik demokrasi” başlığı sorulduğunda, “Savcı iddianemede şu başlığı atamazsın demiş. Kim oluyor da böyle diyor. Eğer o mitinge 6 milyon alan bir kitle partisi çağrılmıyorsa bu bir eksik demokrasidir, ben de bu başlığı atarım” dedi. Savunması bittikten sonra Can Dündar ayrıldıktan sonraki süreç kendisine sorulup, “Bu başlıkları kim atıyor” sorusu geldiğinde, “Görevim 1 Eylül’de başladı ama Can Bey ayrıldıktan sonra başlıklar benim sorumluluğumdadır” diyecek kadar da cesaretli davrandı. Özellikle o günleri anımsayan biz Cumhuriyetçilerin gözleri yaşardı Sabuncu, “O başlıkların sorumlusu benim..” derken. Çünkü, “Beraber attık, anımsamıyorum” da diyebilirdi ama başlıklar gazetenin duruşuydu ve kendi ifadesiyle ‘namusuna’ sahip çıkıyordu Murat Sabuncu, bedel ödeme pahasına.
2. gün ikinci tanık hukukçu Bülent Utku’ydu. Onun tek bir cümlesi Cumhuriyet’in niçin suçlandığını özetler gibiydi: “Cumhuriyet cesur olma hakkını kullanmıştır. Bizden terör örgütü çıkaramazsınız...” Niçin Amerika’ya gittin dendiğinde ise yanıtı netti: “Karıştırdınız ben Pensilvanya’ya değil Latin Amerika’ya, Cumartesi Anneleri’ni görmeye gittim..”
Evet 2. gün geride kaldı. Bakalım 3. gün Cumhuriyetçiler hem hukuk dünyasına, hem medyaya ne tür bir ders verecek?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Huzur’u ararken! 27 Mart 2024
Güvenlik kurulu! 19 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları