Bağış Erten

Futbol detoksu

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Futbolseverler için yaz aylarının en kötü günlerinden geçiyoruz. Uyduruk hazırlık maçları, gece yarısı oynanan Asya’ya özel saçma sapan “sergi oyunları”, ismini telaffuz edemediğimiz takımların halı saha kalitesindeki çekimlerle rakip gibi görünmesi… Tadı yok ama izliyoruz işte. Her şeyi gagasıyla didikleyen, beğenmeyen ama gene de mideye indiren kargalar gibiyiz. Oysa yanı başımızda açık büfe mangal partisi var. Farkında bile değiliz.
Kadınlar Avrupa Futbol Şampiyonası’ndan bahsediyorum. Kadınlar ve futbol deyince kıvrılan burunları ta buradan görebiliyorum ama artık bu demode tepkiden vazgeçin derim. Mağdur olan gene siz olursunuz. Hem cinsiyetçi diye damgalanmaya hem de futbolsuz kalmaya değer mi? Gelin bir deneyin. Sözüm söz, pişman olmayacaksınız.
İsterseniz sizi biraz havaya sokayım. Eurosport gibi bölgesel yayıncıları saymasak bile turnuva tam 24 ülkede canlı yayımlanıyor. Bu ülkede öyle olmayabilir de, dünyanın pek çok yerinde medya aynı zamanda para kazanmaya yönelik bir sektör. Yani gölgesine reklam alamayacakları ağacı kesen kanallar yayımlıyor bunu. Nitekim ABD’de ESPN hemen kondu yayın haklarına. Tamam Yeni Dünya kadınlar futboluna bayılıyor. Ama kalan 23 ülkeyi ne yapacağız? Avrupa’nın pek çok yerinde futbol ziyadesiyle “erkek”. Ama kadınlar da canavar gibi izleniyor işte. Hatta İngiltere’de erkeklerle dalga bile geçiyorlar. Daha fazla para verip BBC’den yayın bayrağını devralan Channel 4’un sloganı şu: “Bir kez olsun kazanabilecek bir takımı tutun.”

İtiraz yok!
Bir diğer mesele: Maç izlerken en çok yıldığımız şeylerden biri bitmek bilmeyen itirazlar değil mi? Faule itiraz, gole itiraz, karta itiraz, taça itiraz… Kadınlarda bu yok efenim. Bu yok derken “hiç mi yok” kadar yok. Turnuvanın neredeyse grup aşaması bitiyor, itirazdan tek sarı kart olmadı. Evet, sıfır! Hatta; Hollanda-Danimarka maçının 19. dakikasında verilen penaltı yüzünden biz Eurosport ofisinde birbirimize girdik; Danimarkalılar tek ses etmedi. Daha da abartısı var: Pazar günü İngiltere-İspanya maçında İspanya lehine bir penaltı çalındı. İngiliz oyuncu Lucy Bronze hakeme “vücuttan seken top ele geliyorsa penaltı çalınmaz” kuralını hatırlatınca hakem penaltıyı iptal etti. İspanyol oyuncular da itiraz etmedi. O derece!
İçinde “Türk unsuru” olmayınca futbola bile ilgi göstermeyenler için de elimizde malzeme var: Hasret Kayıkçı. Almanya’nın forveti. Duisburg’da oynarken Şampiyonlar Ligi şampiyonu oldu. İki abisi var, ikisi de futbola ilgisiz. Bir bu sardırmış ve almış, yürümüş. Sakatlıklar makatlıklar yıldırmamış, girmiş milli takıma. Bir izleme bahanesi daha. Tarih, kültür falan seviyorsanız şu kadarını anlatayım. 1920’lerde 50 binlere oynuyor kadınlar. Sonra savaş süreci kaygılarıyla önce İngilizler, sonra tüm Avrupa kadınlara güzelim oyunu yasaklıyor. Tam 50 sene oynayamıyor kadınlar. Şimdi geliş o geliş. Yani tarihsel rövanş da var. (Ayrıntıları ve turnuvayı takip için bir de adres pası: twitter’da @hukmenyenik takibi itinayla tavsiye edilir.)
Gelelim en önemli konuya; oyun kalitesine. “Kadınlar oynayamıyor” önyargısını muhatap bile almıyorum artık. Geçiniz efenim geçiniz. Ama şu kadarını da söyleyeyim, yakalanan seviye kadın futboluna saygı duyan, onu önemseyip sıkı takip/ merak edenler için bile göz kamaştırıcı. Takır takır oynuyorlar. Taktik kurgular erkeklere göre çok daha iyi ve akıcı işliyor. Bireysellik minimize edilmiş. Yardımlaşmalı pas oyununda kendilerini aşmış durumdalar. Taktik teknik analizciler için kaçmaz. İsmini vermek istemeyen bir Eurosport spikerinin şöyle bir yorum yaptığı söyleniyor: “İzlemesi de, anlatması da ABD futbol ligi MLS’ten daha zevkli.”
Asıl önemlisi. Ben artık futbol üçkâğıtçılığından bıktım diyenler için şampiyona ilaç gibi geliyor. Zaman geçiren yok. Yalandan kendini atan yok. Hiçbir türlü riyakâr abartma yok. Dürüstler, oyunu seviyorlar ve tek dertleri devam etmek. Bu yorumları dikkate almıyorsanız, Dadaloğlu’na kulak verin. Geçen sezon Bundesliga’yı silkeleyen Hoffenheim’ın gencecik teknik direktörü Nagelsmann bakın ne diyor: “Kadınlar futbolunu seviyorum. Çok daha samimiler. Kendilerini yere atmıyorlar. Numaradan ağlamıyorlar. Bir şey mi oldu? Kalkıyorlar ve işlerine güçlerine bakıyorlar.” E daha ne olsun. Turnuvayı kaçırdım diye de üzülmeyin. Daha gruplar yeni bitti. Hıncal Uluç bölümü, yani çeyrek finaller başlıyor. İngiltere canavar gibi. İsveç gümbür gümbür. Almanya zaten “dükkân sahibi”. Üstüne bir de yeni parlayanlar var. Ev sahibi Hollanda var. Zımba gibi Fransa var. Yani var kızı var.
Velhasıl, erkeklerin bu futbol gevezeliğinde ve icraatsizliğinde “yoklukta vaha” gibi Kadınlar Avrupa Futbol Şampiyonası. Kaçırmayın.
NOT: Dün 24 Temmuz’du. “Sözde Gazeteciler Günü İddia Tasarısı” yani. O gün gazeteciler yargılandı bu ülkede. Saçma sapan iddialarla. Evet, burası yeri değil, spor sayfasındasınız. Kabul, konumuz değil, çift dalmayalım. Ama sanılmasın ki, spor gazetecisi olmak yalana iftiraya göz yummaktır, mesleğe sahip çıkmamaktır. Bunu kayda geçelim şöyle bir. Absürt gerekçelerle içeri atılan ve 267 gün sonra ilk defa mahkemeye çıkan bir babanın oğluyla kucaklaşmasına izin vermeyen gaddarlığa içlenmek için gazeteci olmak da gerekmiyor. Asıl bu; kayıtların en başına geçsin.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bu sezon o sezon değil 2 Eylül 2018
Herkes biliyor 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları