Feyzi Açıkalın

Gazetecilik yargılanırken taşrada...

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Gazeteciler ve Basın Çalışanları Günü, ne yazık ki yayımlanan bazı samimiyetsiz mesajlarla, sürdürülen özensizleştirme ve sıradanlaştırma furyasına yem edilmeye çalışıldı. Öyle ki, akıtılan timsah göz yaşları özellikle sosyal medyada insanları gerginleştirmeye yetti.

 Gazetecilik mesleğini baskı kurmada silah olarak kullanma alışkanlığında olanlar, ne trajiktir ki mesajlarında gazeteciliğin baskılardan arınması yolunda dilekte bulunuyordu. Yalan haber üretim merkezinin kol kanat “gericiliğinde!” kılıç sallayan siyasetçi ise, sanki alay eder gibi doğru habere ulaşılması temennisindeydi.

 Gazeteciliğin görüntülü olanının etkisi kent merkezinde ne ise, taşrada da aynısı olduğu biliniyor. Çünkü bakkalda, berberde, benzin istasyonunda benzer kanallar izleniyor. Ne yazık ki ekranlardaki tek tip propaganda, insan beynindeki su-protein oranını, düşünsel kaynak olan protein aleyhine gittikçe bozuyor!

 Ev insanlarının, dikkat buyurun kadınlar demiyorum, bir çoğu “izdivaç programları” ile ilk dozu(!) almaya başlıyor. Bu programların kaldırılması büyük bir yalandı. Çünkü adı geçen kanala bağımlılık yaratılması, günün ilerleyen saatlerinde de (yalan) haber ve tartışma programlarının izlenebilmesi açısından çok önemliydi.

 Ulusal ya da yaygın basından farklı olarak taşra basını herhangi bir baskı yaşamaz. Taşra basını, ismi üstünde o kısır yaşamdaki politikayı, ilişkileri yansıtmayı kendine bir görev bilir. Bir büyük projenin yalan makinası olarak işlev görmekten ziyade, o yörenin yapısının gereklerini sayfalarına, ekranlarına taşımak yanlısıdır.

 Taşra gazetecisi çoğunlukla, hakim ya da yandaşı olduğu siyasi görüşün arkalamasıyla hem yayın hayatını devam ettirir hem de kendi gücünü artırır. Yılların getirdiği vazgeçilmezlikle gündem belirleyiciliğine de soyunabilir. Bu görevi üstlenirken geniş halk yığınlarının istemini yansıtmaktan ziyade, bir bilen olarak cin fikirlerini topluma ve siyasilere yedirmeye çalışırsa o zaman fenadır.

 Olağandır ki maddi koşulların yetersizliği de taşra basınının kendisini geliştirmesi konusunda bir engeldir. Olayların nedenlerini irdeleyen, sorgulayan, haber takibi yapan; seslendiği toplumun değerlerini üste çekecek bir yayın politikası pek görülmez. Tipik bir taşra davranışı olan, dünyanın merkezine kendisini alan davranışlar bütününü ve bunların kahramanlarını sayfalarına alarak görevini tamamladığını var sayar.

 Dolayısıyla taşra basını tam da Gazeteciler ve Basın Çalışanları Günü’ne denk gelen Cumhuriyet Gazetesi tarihi duruşmasına yer vermez. Yorum içeren yazılar, haberler yoktur orada. Bildik yüzlerin suya tirit 24 Temmuz mesajları yeterlidir. Kısır kasaba siyasetinin kayıkçı kavgasını, seçimlere yönelik yarışını mevsimlik uygulamalarıyla vermek onlar için daha elzemdir.

Özet olarak; dünyayı ayağa kaldırdığına, yapılan savunmalarla tarihe geçeğine inanılan gazeteciliğin yargılanması davası, taşra insanının gündemine hiç girmez. Süregiden insanlık dramından etkilenmeyecekleri için, demokrasinin tek kriteri olarak sayılan oy sandığındaki tercihi de değişmez. Gider oyunu aynı yere atar...

 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları