Aslı Aydıntaşbaş

Yok böyle bir komedi

27 Temmuz 2017 Perşembe

İlk gün kalabalıktan içeri girme fırsatım olmamıştı. Dün nihayet Cumhuriyet davasının bir bölümünü izleyebildim.
İzlenimlerimi aktarmadan hemen belirteyim: Bu devlet, bu davayı pişiren, pazarlayan ve bir komedi unsuru olarak önümüze sunanlardan hesap sormalı. Şaka yapmıyorum. Kimsenin başına çorap örmek istemem ama bu kadar sakil bir iddianamenin hazırlanması ve davaya dönüşmesi, devletin ciddiyetine gölge düşürmek ve 15 Temmuz/FETÖ soruşturmalarını sulandırmak dışında bir amaç güdemez.
Devlet dediğiniz aygıt, baskıcı hatta gaddar da olabilir; ancak her daim kuralcı olmak durumundadır. Devlet bir kurallar manzumesidir ve beğensek de beğenmesek de devleti ayakta tutan, bu kurallar bütünüdür.
İşte Cumhuriyet davası bu kurallar manzumesini bir “komedi” unsuruna dönüştürme, sulandırma, alay konusu yapma girişimidir. Bu sinsilik bana normal gelmiyor.
Bakın anlatayım.
Şimdi birileri çıkıp 34 yıldır Cumhuriyet gazetesinde yazar ve yöneticilik yapmış Hakan Kara’nın Bodrum’da tatile giderken ETS Turizm ile yapmış olduğu telefon konuşmasını ve 2013’te (daha ByLock icat bile edilmemişken) tanımadığı biriyle yaptığı 19 saniyelik görüşmeyi “FETÖ ile irtibat” delili olarak karşınıza koyarsa, kusura bakmayın ama ben bunda kötü niyet ararım. Eğer cemaat karşıtı tutumuyla bilinen Kadri Gürsel ve Ahmet Şık, “FETÖ üyesi olmamakla birlikte” örgüte hizmet etmekle suçlanıyorsa, anlayın ki birileri bu ülkeyi tüm dünyaya rezil etmeye çalışıyordur. “Cumhuriyet cemaatin kontrolüne girdi” gibi büyük iddialardan sonra iddianameye delil diye bula bula gazetedeki üç başlık ve Vakıf Yöneticisi Akın Atalay’ın 7 yıl önce evinin parkelerini yapan parkeciye yaptığı ödemeyi sunarsanız, anlayın ki kandırılıyorsunuz.
Laik ve sol bir gazetenin yöneticilerinin parkeci, pideci, oto tamircisine yaptığı ödemelerin “FETÖ’yle irtibat” sayıldığı bir iddianame, ancak darbeyi sulandırma girişimi olabilir.
Tabii bu filmi ilk kez görmüyoruz. Yıllar önce Odatv davasını organize eden cemaatçi polisler, o dönem MİT ve hükümeti yönetenlere Odatv’nin İsrail’den 38 milyon dolar (!) aldığını söylemişlerdi. Bu tarz saçma yalanlar, devlet içinde üretiliyor ve sirkülasyona sokuluyor. Ama bu “kandırılmaların” bedeli her zaman ağır oluyor.
Cumhuriyet davası, aynı hatanın tekrarıdır.
Şimdi dönelim dünkü mahkeme salonuna. Belki inanmayacaksınız ama 9 aydır cezaevinde yatan Cumhuriyet yazar ve yöneticilerini dimdik ve moralli gördüm. Olan bitene gülüyorlar, neşeliler, espri yapıyorlar. Günlerdir dâhiyane savunmalar yapıyorlar. Okumadıysanız Bülent Utku ve Akın Atalay’ın ifadelerini muhakkak sitemizden okuyun. Biraz da eğlenmek isterseniz, gazetenin ombudsmanı Güray Öz’ün pideciden pide ısmarlamasının nasıl “FETÖ’yle irtibat” sayıldığını ya da 25 yıldır gazetenin kitap ekini yöneten Turhan Günay’ın radyoda bir edebiyat sohbeti kıvamındaki ifadesine bir göz atın.
Dün mahkeme salonunda gördüğüm tablo, Cumhuriyet çalışanlarının haklı ve suçsuz olduklarının bilinciyle son derece rahat olduklarıydı. Bunu anlayabilmeniz için hayata soldan bakmanız ve tarih bilmeniz gerekiyor. Bu insanlar, biliyorlar. Bu yüzden arkaya dönüp el sallıyorlar, uzaktan espri yapıyorlar, zekâlarıyla iddianameyi un ufak ediyorlar.
Dışarıda onların özgürlüğü için çalışan eşleri, daha da moralli. O kadar ki geçenlerde aynı davada yargılanan sevgili Aydın Engin “Kocaları bıraksınlar karılarını alsınlar. Nasılsa cezaevi yönetimi de
pes eder” demiş. Ederler valla!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yaklaşan facia 6 Eylül 2018
Bu mu devlet aklı? 26 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları