Bağımlı yargının ‘yarı adil’ kararı

30 Temmuz 2017 Pazar

Cumhuriyet davasını görmekte olan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi beş günlük duruşma sonunda, nihayet ara kararını verdi, arkadaşlarımızdan yedisi tahliye olurken, beşinin de tutukluluk halleri devam etti.
Hemen belirtmeliyim ki bu olayda, hukuken açıklanabilecek hiçbir gelişme beklemediğim için, karar beni hiç şaşırtmadı, herhangi bir başka karar da şaşırtmayacaktı.
Ama kimileri haklı olarak soruyor:
- Şimdi bu karar karşısında ne denebilir? Acaba beş kişiyi içeride tutarken yedi kişiyi tahliye eden bu karara bakıp da “bardağın yarısı daha doğrusu yüzde 71’i dolu, yüzde 29’u boş” mu diyeceğiz?
Tutukluluk halleri sürdürülen sanıklarla ilgili kararı sert biçimde eleştirenlere “Yahu insaf ama adamlar yedi kişiyi de tahliye ettiler, kararın sanıkların yüzde yetmişi için adil olan yanını görmemek de haksızlık değil mi” diyenlere ne yanıt vereceğiz?
“Hiç de haksızlık değil, karar baştan sona adil değildir” yanıtı vermekte haklı olacağımızı baştan söyleyeyim.
Yüzde yetmişi adil, yüzde otuzu gayrı adil bir karar olmaz.

***

Pilav üstü yarım döner gibi, yarım adil bir karar olamaz.
Adalet bir bütündür. Bir karar da ya tümüyle adildir ya da hiç adil değildir.
Eğer biri hariç bütün sanıkların tutukluluk hallerine son verilmiş olup da yalnız biri içeride tutulsaydı da yine yargılamanın adil olup olmadığı konusundaki saptama değişmeyecekti.
Yargının adil olup olmadığı kararların yönüne değil, içeriklerine, hukuki gerekçelendirilme ölçütlerine, müsnet suçların gerçekte sabit olduğunu saptayacak delillerle kanıtlandırılıp kanıtlandırılmadıklarına, kararı veren yargıçların yürütme veya hehangi bir başka güce bağımlı olup olmadığına yani tarafsızlıklarına bağlıdır.
Bu ölçütlere uygunluk açısından bakıldığında, Cumhuriyet davasında tutukluluk halleri devam eden arkadaşlarımız hakkında verilen kararların hukuki dayanaklarının olmadığı veya kararda açıklanmadığı (ikisi de aynı kapıya çıkar) görülmektedir.
Tutukluluk hallerinin devamıyla ilgili olarak ileri sürülen, artık alışılmış formalite formülü haline gelmiş klişeler, AİHM’nin bu konuda aradığı ölçütlerden yoksundur.

***

Ara karara bakıldığı zaman, tutukluluk haline son verilenler ile tutukluluklarının devamına hükmedilenlerin hangi ölçütlere göre ayrıldıklarını kestirmek imkânı yoktur.
Örneğin hakkındaki gözaltı kararını yurtdışındayken haber alınca onurlu bir davranışla, mahkeme önünde hesap vermeye gelen Akın Atalay’ın kaçma şüphesinden söz edilemeyeceğine göre hangi ölçütlerle tutukluluğunun devamına karar verildiğini anlamak imkânsızdır.
Herhalde, Kadri Gürsel’in tahliye edilmesi halinde FETÖ’cülüğüyle ilgili delilleri yok etmesinden söz etmek mümkün değildir. Zira bunların zaten mevcut olmadıkları dosya mündericatından anlaşılmış olup olmayan bir şeyin yok edilmesi de mümkün değildir.
Kısacası İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin ara kararı adil olduğunu kanıtlayacak gerekçelerden yoksundur.
Zaten çağdaş toplumlarda adil ve tarafsız yargının önkoşulu onun bağımsızlığıdır.
Çağdaş toplumlarda her zaman belirtildiği gibi, bağımsız olmayan yargıdan adil karar da sadır olması beklenemez.
Çağdaş toplumlarda yargıçlar yürütme karşısında bağımsız değillerse, her halükârda kararlarının adil olduğu konusunda bir şüphe oluşur.
Bu konudaki en ufak makul şüphe bile yargının aleyhindedir. Başka bir deyişle adaletin gerçekleşmesi için yalnız yargının bağımsız olması yetmez ama aynı zamanda bu konuda en ufak bir makul şüphenin de olmaması gerekir.
Cumhuriyet davasının ara kararına bu gözlükle bakın! Ne görüyorsunuz?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları