İstanbul, İstanbul olalı görmedi böyle keder...

30 Temmuz 2017 Pazar

Geçen hafta, yavaş şehir Seferihisar’da Belediye’nin de katkılarıyla “Hikâyeni Al Gel” başlıklı bir Kısa Film Atölyesi yönettiğim için İstanbul’dan uzaktayım (atölyeyi ve Teos antik kentini daha sonra yazacağım) ama fırtınanın şiddetini anlamak için paylaşılan vidolara bakmak yeterli. En çok da ağaçlara üzüldüm, zaten çok az kalmışlardı, kalanlar da bu gaddar düzenin saldırısına daha fazla dayanamadılar. Teker teker öldüler. Bu arada tuhaf bir şey, kendimde dehşetli bir öfke fark ettim, şu “rantsal dönüşüm” beni o hale getirmiş ki, doğanın intikam alması karşısında, “iyi oluyor” diyesim var. Çünkü oturduğum semt, en korunaklı bölgelerden biri, kayaların üstünde, bu semt bahçeler içinde güzelim Cumhuriyet apartmanlarıyla doluydu. Ama rantın gözü kara, en çok bu bölgede dört katlı apartmanlar yıkılıp, 15 katlı apartmanlar yapıldı. Örneğin oturduğum sokakta, 100 metre içinde dört apartman aynı anda yıkılıp yapılıyor. Tüm bölgedeki yaşayanları saran korkunç bir para hırsı bölgeyi şantiye yaptı. Şimdi güzelim evlerini “evimin değeri artsın, ben de bu yağmadan yararlanayım” diye müteahhitlere koşa koşa veren İstanbulluların fırtınadan, yağan doludan yakınmaya hakkı yok! Evlerinizi siz verdiniz, ağaçların kesilmesine siz neden oldunuz, şimdi ne oluyor da yakınıyorsunuz? Ve tabii belediyeler. İstanbul’un pek çok ilçesi CHP’li belediyelerin yönetiminde, bu inşaatlara Büyükşehir mi karar veriyor, anlamıyorum, pıtrak gibi inşaat çoğalıyor. Altyapı mı, ne diyorsunuz siz, apartman katları misliyle artarken, kanalizasyon boruları geçmişte olduğu gibi, bu nedenle taşıyorlar ve bu nedenle bok içindeyiz!
Bütün bir hafta, gazetemizin tutuklu yazar ve yöneticileri, adeta bir direniş destanı yazdılar. Bize yutturulmaya çalışılan “Yeni Türkiye”nin ağır cehaletini dosta düşmana gösterdiler. Böyle bir davanın bile olması ülke için yüz karasıyken, birazcık aklı olanın, bu tutukluluk halinin bitmesi gerektiğini hatta davanın düşmesi gerektiğini kabul ederken, benim korkum tam tersi bir karar çıkmasıydı. Çünkü artık kendimizi aldatmayalım, bir karşıdevrim hareketi yaşıyoruz. Ve bu karşıdevrim günlerinde bildiğimiz kadim bilgiler geçerli değil. Kısasa kısas bir durum yaşanıyor. Sonuç da hem sevindik hem üzüldük. Hepsini sevgiyle kucaklıyorum.
Karşıdevrim yerini sağlamlaştırmak için çok akıllıca ilerliyor. Evrim teorisinin okullardan uzaklaştırılması, açıkça ülkeyi bir din devletine dönüştürmeyi hedefliyor. Ülkede okul çağında çocukları olan pek çok aile ya yurtdışına kapağı atmayı düşünüyor ya da çocuğunu yıllığı 30-45 bir arasında değişen özel okullara vermeyi hedefliyor. Kaç kişi bu parayı bulabilir. Bu nedenle binlerce küçük beyin imam hatiplerde “yaradılış mitosunu” okuyup şeriat fikrini benimseyecek. Ve pek çok evde çocuklar annelerine sokulup, şöyle diyecekler “Anne ben cehenneme gitmek istemiyorum. Sen beni kurtarabilir misin?” Bu arada müftülüklere nikâh kıyma izni verilmek isteniyor. Bu nasıl olacak, kayıtlar nasıl tutulacak, miras nasıl paylaştırılacak, doğan çocukların kaydı nasıl olacak? Doğrusu hiçbir açıklama yok. Kadın düşmanlığı öyle bir hal aldı ki, sonunda Pakistan gibi olacağız. Pakistan’da sokakta kadın görmeniz mümkün değildir. Çünkü şeytanın sokaklarda yürümesiyle eş tutulur.
Karşıdevrim adın adım ilerliyor. Cumhurbaşkanı “kendi sanatçılarını yetiştirememekten” dert yanmıştı, yetiştiremiyorsan var olanları yok et, bunun içinde önce sinemacılardan işe başlandı. Bu sinemacıların gerçekleri anlatmasını önlemek mümkün değil, öyleyse onların önünü kesmek gerek. Bu nedenle ülkemizin en uzun film festivali Altın Portakal, güya uluslararası prestijimizi artırmak için ulusal yarışmayı iptal etti. En başarılı festivallerden biri olan Adana Altın Koza Festivali’ni yıllardır başarıyla yürüten ekibin bir anda işine son verildi. Çok başarılı yönetmenlerin devlet katkısı için başvuruları reddedildi. Böylece muhalif sinemanın yolları kesilmek isteniyor. Bu böyle biline.
Edebiyat ve tiyatroya gelince, zaten edebiyatı ele geçirdiler, postmodern bir anlatım baştacı yapıldı öte yandan tiyatrolara devlet desteği kesildi. Yakında farklı uygulamalar da göreceğiz. Yani sözün kısası, artık yapılanlara şaşırmadan, karşıdevrime karşı yepyeni yöntemler, yepyeni dayanışmalar geliştirmek zorundayız. Mecburuz. Yaşamak için mecburuz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Alay ettiler... 7 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları