Feyzi Açıkalın

Bey(n)in göçü(şü) durdurulmalıymış!

03 Ağustos 2017 Perşembe

Aynen katılıyorum. Bizim geriatrik yaş gurubu, “beynin göçüşü!” konusundaki önlemleri kendince alıyor. Yaş gereği oluşan önlemez fiziksel çöküşler dışındaki, bizi  toplumdan soyutlayabilen anlak yitimine çareler arıyoruz.

Bencileyin, bir süredir ters elle diş fırçalıyorum; sağ tarafımdaki diş eti kanaması durdu! Saç tarama işini pek beceremiyorum, kafa derim çiziliyor. Sol elimle eğe kullanmaya kalkınca bir kaç hastamın kanalını perfore ettim; iyi anestezi yaptığım için anlamadılar!

Telefon rehberini kullanmadan, ezberimden arama yapmaya çalışıyorum; “Olsun beyefendi, önemli değil!” dedikten sonra edilen bir kaç özür kelamı bana yeni dostlar kazandırdı! Bir keresinde uçakta kalem bulamayınca çapraz bulmacayı kafadan çözmeye kalktım. İşe yaradı; hostesin adını hala hatırlıyorum!

Alzheimer'ın en büyük nedenlerinden birisinin araç gürültüsü olduğu açıklanmıştı. Beynimin bu yüzden küçüldüğünü öğrendiğimden beri egzozu bozulmuş motosikletlerin fotografını çekip onları afişe etmek yerine, artık beyinlerine balkondan direk nişan alıyorum!

Beynin önlenemez göçüşünü böyle durdurmaya çalışıyoruz; “beyin göçünün” ise şaka kaldırır yanı yok...

Bir kere şunu açık edelim, özellikle son bir yılda yurt dışına kaçan (evet resmen kaçan!) genç insanların tümünü “beyin” olarak tanımlamak çok doğru değil. Evet, tabii ki çok iyi eğitim almış; ülkesini bilimde, sanatta, teknolojide, sporda üst düzeye taşıyabilecek gelişmiş beyinler de bu göçün içinde ama sözü edilen kafile onlarla sınırlı değil.

Hadi o sınıflandırmayı biz yapıp, yurt dışına kapağı atmaya çalışanları “Y Kuşağı” ile sınırlayalım. Gidenleri Y Kuşağının; bağımsızlığı, özgürlüğü seven, kendi işinin sahibi olmayı isteyen, iş saati değil ama işin kendisine odaklanan özellikleriyle irdelemeye başlandığımızda, bildik küresel tanımların dışında kişiliklerle de karşılaşıyoruz.

Öncelikle bu yaş gurubu, Türkiye’nin geçirdiği travmatik değişime anne ve babalarından daha farklı bir süreç içinde şahit oldu. Birbirinin öncülü, dolayısıyla benzeri siyasi lider ve oluşumların, yaşamı cehenneme çeviren uygulamalarını anne ve babaları uzun yıllara yayılan dozlarda aldığı için, onlarda ölümcül etki göstermemişti.

Ama çocukları öyle olmadı. Özellikle sosyal medyanın acımasız bilgilendiriciliğinden çok etkilendiler. İşin kötüsü, yakınmalarını ailelerine yapmadılar. Arkadaş gurupları içinde dertlendiler, çözüm aradılar.

Herkes onların iş olanakları açısından yurt dışına gitmeye çalıştığını zannediyor. Evet doğrudur, en büyük işsizlik oranı  bu iyi eğitimli gençler arasındadır. Ama onlar çok daha basit beklentiler içindeler.

Gençler, özellikle kadınlar her türlü tacizden, özel yaşamlarına karışılmasından nefret ediyorlar. Yurt dışında karşılaştıkları kibar, içtenlikli, yardımsever her davranış onları çocuk gibi sevindiriyor. Kural tanımaz diye nitelendirilen Y Kuşağının gençleri, o ülkelerin ayrıcalıksız disiplinine girmekten hiç de gocunmuyorlar.

Çok basitçe; kırmızı ışıkta ezilmeyeceğini bilmek; kaldırımda yürürken üstüne çıkılmayacağından(!) emin olmak; girdiği herhangi bir sırada önüne geçilmeyeceğini sezmek; servis elamanın ona dostça selam verip teşekkür etmesi; her türlü çabasının saygıdeğer bulunup, değerlendirmeye alınması; övgü görmesi; sokaktaki insanların sakinliği gibi çok basit, insanca davranışlar bu gençlerin mutlu olmasına yetip de artıyor bile.

Sözü edilen beyin göçünün durdurulmasına gelince... Bu çağrının içtenliğine inanmıyorum. Çünkü göç eden gençlere, onların bu ülkeye ait olmadıkları bir şekilde hissettirildi. Yeni düzenin içinde yer alamayacaklarını, hele son eğitim düzenlemelerinden sonra çok iyi biliyorlar. Onun için, kimse timsah göz yaşı döküp bizi kandırmasın. Bıraksınlar, o çocuklar bari mutlu olsun. Belki daha sonra, bir başka Türkiye için gereksinim duyulacaklardır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları