Gülengül Altınsay

Milli tazminat

03 Ağustos 2017 Perşembe

Milli takım milli davaymış. Bakalım nasıl bir milli davaymış bu?
Bence çöküşün miladı olan o İsviçre maçı rezaleti gibi eski tarihlere gitmiyorum. Sadece son olanlara bir göz atalım.
Fatih Terim’in tazminatı için TFF’nin ödeyeceği para 3.5 milyon Avro. Kimilerine göre 4.2 milyon... Deniyor ki bu para çok fazla bir para, milletin parası, yazıktır günahtır. Efendim diyorlar ki bu kadar çok parayı, bir ailenin açlık sınırının 1.295 TL, asgari ücretin 1.400 TL olduğu bir ülkede almaması, bağışlaması gerekirmiş...
İyi de, Terim Milli takımın başına getirildiğinde bir iki aykırı yazar dışında neden bu ücrete ve kontrata itiraz etmediniz? Türkiye Futbol Direktörü gibi gösterişli bir unvanla fiili federasyon başkanı olduğunda aklınıza gelmedi mi, kontratın fahişliği... Yoksa futbolun en tepesindeki adamla aranızı bozmak işinize mi gelmedi? Dahası var.
Terim silah zoruyla mı imzaladı bu kontratı... Kontratın altında imzası olanlar, onlara bu talimatı verenler kimler? Tazminat koşullarını bile bile sözleşmeyi tek taraflı feshedenler değil mi asıl tüyü bitmemiş yetimin spor yapma hakkını gasp edip, bol keseden dağıtanlar...
O zamanlar Terim’e laf kondurmayanların, onun çevresinde olmak için kırk takla atanların bugünkü fikir değişiminin nedeni ne ola ki? İktidar oyununda rüzgâr tersine dönmüş olabilir mi mesela?

Futbol direktörlüğü
Aslında futbolun her şeyinin başı olarak getirilmişti Hoca. Görevi sadece A Milli takımını yönetmek değil futbolun tüm sorunuyla ilgilenmekti ve bir isim icat edildi bulunduğu konuma; Türkiye Futbol Direktörlüğü. Aslında federasyon başkanlığı göreviydi bu. Diyeceksiniz ki o zaman niye TFF başkanlığına getirilmedi doğrudan? Mademki futbolun her şeyinden sorumlu olacaktı. İyi de TFF başkanları ücretli çalışmıyor ki.
Yani Terim böylece hem para alacak hem de futbolun asıl yöneticisi olacaktı. Bunun formülü de Futbol Direktörlüğü’ydü. Kimse sormadı; İşi sahada takımı yönetmek olan bir teknik direktör hangi liyakat, deneyim ve ekiple bütün bu işleri yapacak diye. Olmadı tabii. Ne sahadaki sonuçlar iyiydi ne de futbolun kökten gelişimine dair herhangi bir kıvılcım vardı. Mesele futbolun tepesindeki güç oyunlarıydı. Bu oyunda Terim giderek puan kaybetti. Bence en önemlisi Arda Turan olayıydı. Çünkü Arda güçlü ilişkilerine dayalı tavırlarıyla her şeyden önce Terim’in otoritesini bozdu.
İpler koptu ve Terim Arda’yı takımdan attı. Ama hatır-gönülle yeniden milli takıma çağırılması uzun sürmedi. Görünüşteki barış Bilal Meşe olayıyla yeniden alevlendi. Belli ki iktidar tepişmesi sürüyordu. Artık güç dengesi Arda ve onun arkasından hamleler yapan birkaç eski futbolcunun lehine değişmişti. En sonunda Arda’nın resti geldi; Milli takımı bıraktığını açıkladı.
Burada ilginç olan kamuoyunun bu karara karşı tutumuydu. Terim, Arda’yı kadrodan çıkarıp, Gazeteci döven Volkan Babacan’a hiçbir şey olmamış gibi milli formayı verirken karşı çıkan olmadı. Sonra Arda’nın milli takımı bırakması, başta TFF Başkanı olmak üzere futbol otoriteleri tarafından gayet makul, hatta haklı karşılandı her nedense. Şimdi başa dönelim ve milli takım nasıl bir milli davaymış yine soralım. Düşünün Arda dışında herhangi bir başka futbolcu “Ben milli takımı bırakıyorum” dese neler olurdu? Kıyamet kopmaz mıydı? Milli davadan kaçtığı için vatan haini bile ilan edilmez miydi? Neyse, maksat belli ki başkaydı; bunun ardından gelişen olaylar Terim’in tasfiyesiyle sonuçlandı. Ama sorulacak soru şu: Ne değişti, ne değişecek? Sonuçta milli takım nasıl bir davaymış?
Federasyonun elindeki kaynakların bol keseden dağıtıldığı, iktidar kumpaslarının döndüğü bir iktidar oyun alanıymış. Bütün bunlarda sıkışıldığında “milli dava”, “kutsal forma” lafları arkasına sığınılarak yapılıyormuş. Ancak kimse bizi aptal yerine koymasın. Milli dava, vatan sevgisi, bayrak gibi, milli takım ve milli forma da sıkışıldığında arkasına saklanılacak kavramlar değil. Muktedirler böyle yaptığında bu kavramlar anlamını yitirir, birer korkuluğa dönüşür. O forma için elinden geleni yapıp formasını ıslatan futbolcuları bir yana ayırıyorum. Milli takım işte böyle bir korkuluğa dönüşmüş durumda. Sorun milli takımı kimin sahaya çıkaracağı değil. Bu ülkede emeğiyle çalışıp başı dik yaşamaya çalışan halkın “Benim takımım” diyeceği bir milli takımın nasıl yaratılacağı...

Sonsöz
Bitirmeden şuna da değinmem lazım. Terim’in tazminatının fahişliğini vurgulamak için bir ailenin açlık sınırının 1.295 TL, asgari ücretin de 1.400 TL olduğu belirtiliyor sıklıkla. Tamam Terim’in tazminatı ayıplanabilir. Ama asıl ve en büyük ayıp, “büyümek ve gelişmek”le övünen bir ülkede emeğiyle çalışan insanların, bu rakamlarla yaşamak zorunda bırakılması...
Hiç olmazsa insana ve emeğe saygı lütfen.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kim çürümüş? 18 Nisan 2024
Süper kriz 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları