Ayşe Yıldırım

Bu telaş niye?

03 Ağustos 2017 Perşembe

“Giydikleri kıyafetten ötürü uğradıkları sözlü ve fiziksel şiddeti protesto etmek için bir araya gelen kadınların, geçen cumartesi günü ‘Kıyafetime karışma’ şiarıyla düzenlediği eylem sırasında, basına ilginç bir haber servis edildi.
O haber, İstanbul Beşiktaş’ta bulunan Maçka Parkı’nda, bir kadının giydiği kıyafetten dolayı, özel güvenlik görevlilerinin çeşitli müdahalesiyle karşılaşmasıydı. Bu müdahale sosyal medyada büyük yankı uyandırdı, tam da o süreçte toplumsal hassasiyetleri ‘kaşımak’ için bir gazeteci devreye girdi. O müdahaleye uğrayan kadını konuşturdu, ülkede ‘kıyafet sorunu’ varmış gibi eylemle eşzamanlı haberlere başladı.”
Bu satırlar bir gazetede yer aldı. Tahmin edebileceğiniz gibi yandaş bir gazete. Kafasını ‘Büyükada’ ile bozmuş; kendince her gün yeni bir kaos planı devreye sokup tüm muhalifleri ve insan hakları savunucularını ajan, casus, ‘FETÖ’cü, suçlu gösterme telaşında savcılara taş çıkartan bir gazete.
Suçladığı genç bir muhabir. Muhabirin ‘suçu’ da açıkça yazdığı gibi; haber yapmak, o kadını konuşturmak!
Burada bırakmıyor olayı yandaş. “Kıyafet üzerinden yürütülen algı operasyonuyla eşzamanlı olarak Siverek’te piyasaya sürülen ‘Atatürk büstüne saldırı’ gösterisinin arkasında da Doğan Haber Ajansı imzası var. Şanlıurfa Siverek’te uyuşturucu müptelası olan şahsın Atatürk büstüne saldırırken DHA’ya özel poz verdi” diyor.
DHA muhabiri de işini yaptığı için suçlu.
İnsan zekâsıyla dalga geçiliyor resmen ama bitmiyor. Olayı ikinci Kabataş yalanına çevirecek bombayı bir başka yandaş yazar patlatıyor ardından. Efendim, parktaki iki kadının uygunsuz davranışlarından ‘bebeği olan bir kadın’ rahatsız olmuş ve gidip güvenlikçiye şikâyet etmiş.
Bu kez bebekli kadının karşısında deri eldivenleriyle saldırıp üstüne işeyen adamlar yok. Ama transparan kıyafetleriyle uygunsuz davranan iki genç kadın var!
Çok zorlama değil mi? Ee çapları bu kadar.
Ama yine bitmiyor.
Üç gün önce iki gazeteciye daha dava açıldı. Cumhuriyet’ten Hakan Dirik ile Birgün’den Erk Acarer. Olayı biliyorsunuz. İki gazeteci ‘Sarin gazı davası’nı haberleştirmişti. Ve olayın peşini bırakmayan CHP Milletvekili Eren Erdem ile görüşmüşlerdi. Haberin üzerinden geçen bir buçuk yılın ardından Adalet Bakanı Bekir Bozdağ şikâyetçi olmuş. Devreye bilirkişiler girmiş. Eren Erdem’in basın toplantısının CD’leri incelenmiş. Ve suç bulunmuş. Söz konusu “haberdeki iddiaları Eren Erdem basın toplantısında söylememiş.” Yani basın toplantısında söylenmeyen sözleri haber yapmış iki arkadaşımız. Söylemeye çalıştıkları şey şu aslında; siz bu basın toplantısından sonra nasıl Eren Erdem ile konuşup haber yaparsınız.
İşte bunun için gerekli basın özgürlüğü. Eğer gazeteciler yazmazsa ne Maçka Parkı’ndaki olaydan ne Şanlıurfa’daki Atatürk büstüne saldırıdan, ne Eren Erdem’in sarin gazı olayına ilişkin iddialarından haberdar olamayacak kimse. Onun için yok etmek istiyorlar.
Tıpkı HDP’nin ‘Adalet ve Vicdan Nöbeti’ne yaptıkları gibi devam etmek istiyorlar. Önce parkları ablukaya alıp sonra halkı yanaştırmayıp gazetelerinde de “Halk HDP’ye sırtını döndü” algısını yaratmaya çalıştıkları gibi.
Parkları, insan hakları heykellerini ablukaya alan bir ülke olarak tarihe geçiyoruz. Diyarbakır Ekin Ceren Parkı’ndan sonra Yoğurtçu Parkı, üç katlı bir abluka altında. Elbette içeriye sadece milletvekilleri ve az sayıda parti yöneticisi alındı. Onlara da koca parkta sadece kuru bir ağacın gölgesi reva görüldü.
Adalet ve vicdan çağrıları duyulmasın diye ellerinden geleni yapıyorlar. Ama bilmiyorlar ki gazeteciler (elbette gerçek gazeteciler) adaletsizliği ve vicdansızlığı yazdıkları için zaten adaletin yanındadırlar ve vicdanlıdırlar.
Gerçeklerden korktuğunuzu biliyoruz da bu telaş niye?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları