Tuhaftır şu insanoğlu...

08 Ağustos 2017 Salı

İlhan Selçuk günler, haftalar, aylar boyu çığlığı gazeteye manşet yaptı:
- Tehlikenin farkında mısınız?
Uğraştı didindi, gözaltına alındı, yüreğine indi, dudaklarında sonsuza dek donmuş bir soru ile can verdi:
- Tehlikenin farkında mısınız?
Tehlikenin ne olduğu gazetenin manşetinde, içinde, başından sonuna her yerinde haber veriliyor, anlatılıyordu.
Tehlike “Türkiye Cumhuriyeti’ni tebdil tağyir ve bu Cumhuriyet ile getirilmiş laik düzeni iskata cebren teşebbüs etmekti”.
Evet, bağımsız laik bir ulus devlet olan ve eksikliklikleri giderilerek, çağın demokrasileri arasına sokulma kavgası verilen Türkiye Cumhuriyeti, dengeleri değiştirilmek, kuralları işlemez hale getirilmek, kurumları dejenere edilmek yoluyla yıkılmak ve yerine Ortadoğu’daki sınırları değiştirmek, bölgeyi Washington’un çıkarlarına göre yeniden biçimlendirmek için kotarılmış BOP’un eşbaşkanlığına aday, İhvancı, totaliter bir ümmet toplumunun devleti ikame edilmek isteniyordu.

***

Baktığınızda TC’nin kurumları, kurulları ve kuralları hep duruyor gibiydi, ama aslında alttan alta teker teker yıkılıyordu.
Meclis yine Meclis’ti, ama aynı Meclis değildi.
Yargı yine yargıydı, ama aynı yargı değildi.
Milli Eğitim yine, Milli Eğitim’di ama aynısı değildi.
Kumpas ile yerle bir edilmiş ordu, yine orduydu ama aynı ordu değildi.
Üniversite yine üniversiteydi, ama aynı üniversite değildi.
Basın yine basındı, ama aynı basın değildi.
Ve seksenini aşmış bir bilge, her gün yırtınıyordu:
- Tehlikenin farkında mısınız?
Toplumun bir yarısı tehlikenin farkındayken, öbür yarısı uyarılara kulaklarını tıkıyordu.
İnsanlar tezgâhlanmakta olan darbeyi anlatıyorlar, içyüzünü ortaya koymaya çalışıyorlardı.
“Darbe için illa tank, top, tüfek, destroyer, uçak, dron, ordu, kolordu gerekmez, İmamın Ordusu, Cumhuriyetin ordusunu kumpas ile yalnızlaştırır, pıstırır, iftirayla vurur. İmamın Ordusu’nun topa tüfeğe açık maddi cebir şiddete ihtiyacı yoktur, o eline geçirdiği devletin erkini eğip, büküp kullanarak ‘manevi cebir’ ile amacına ulaşır” diye anlatıyorlardı.
Nafile...

***

Allah’tan ki toplumun uyutulmayı kabul etmeyen daha genç, daha eğitimli, daha donanımlı, daha kültürlü, daha üretken öbür yarısı da vardı...
O yarının korkusuna, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp, yerine “İhvan Cumhuriyeti”ni ikame etmek isteyenler, amaçlarını ilan etmekten çekiniyorlardı.
Sonunda devlet yıkıcılardan biri, baklayı ağzından çıkardı:
- Biz yeni bir devlet kuruyoruz, ister beğenin, ister beğenmeyin!..
Aslında söylediği yeni bir şey değildi, yıllardır eski devlet bütün kurumlarıyla bağıra çağıra yıkılıyordu da çıt çıkmıyordu.
Ama olan açık açık telaffuz edilince kıyamet koptu.
Sık sık öpülen ve buna hiç tepki göstermeyenler, şimdi “canım” dendi diye kıyameti koparıyorlardı.
Neyzen Tevfik’in deyişini biraz değiştirerek anmamak mümkün mü:
“Tuhaftır şu insanoğlu her lafı kaldırmaz
Canım dersin kızar da, öpersin aldırmaz!”
Gerçekten de öpülenler, öpülenlerin umarsızlığına tepkisiz kalanlar şimdi kıyameti koparıyorlardı.
Bir devletin yıkılması, yerine onun değerlerinin hepsini inkâr edenin ikame edilmesinde işbirliği yapanlar da şimdi tepki gösteriyorlardı.
İnsan doğrusu sormadan edemiyordu:
- Bre haşmetlular, bre şevketlular, bre devletlular şimdiye kadar neredeydiniz?
- Her şey yapılırken, her şey gerçekleşirken susan sizlere olay itiraf edilince birden ne oldu?
Korkarım, bütün devlet öpülürken aldırmayıp canım denildi diye kızanlar güruhunun ortasında, kabak, itirafın yapıldığı televizyon programının sunucusunun başına patlayacak ve sonunda dönüp ona soracaklar:
- Neden cevap vermedin! Neden susturmadın!
Koskoca Cumhuriyeti yıkanların karşısında, genç bir sunucunun ne hükmü ola ki?
Gık dese ekrandan attırırlar, sesini soluğunu keserler.
Yoksa yeni devlet kurulurken yaşanan bu tür olayları da mı unuttuk?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları