Meriç Velidedeoğlu

Demokrasi ve ‘Cumhuriyet’

18 Ağustos 2017 Cuma

Değerli dostlar, günlerdir “demokrasi” kavramını, kurallarını, tartışıp duruyoruz. Çağdaşlık, evrensel insan hakları, çoğulcu özgürlük, çağdaş hukuk, adalet gibi kavramların arasında yer alan “demokrasi”nin hamurunda eşitlik” olduğu bilinir.
Ve bu içeriği dolaysiyle -başta “cinsel ayrımcılık” olmak üzere-“eşitsizlik” temeline dayanan “Şeriat Kanunları”nın uygulandığı “İslam” ülkelerinde “demokrasi”nin varlığından söz edilebilir mi?
Ne var ki anayasasında, “laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti” olduğu yazılı bir ülkede, Türkiye’de, “demokrasi”nin anlamının nasıl bir “tarif”le ortaya konulduğu da, çok dikkat çekicidir.
Bugün, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin başında olan Recep Tayyib Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı’yken, “demokrasi”yi nasıl tarif ettiği, bilmem anımsanır mı?
Kısaca, “Demokrasi bir tramvaydır!”, yani “istenilen bir durakta binilip, inilen” bir “araç” olarak...
Bu durumda -zaman zaman-“Demokratik, sosyal bir hukuk devletiyiz!” dediğinde, “takıyye mi” yapıyor acaba? İnsan, ister istemez bunu sormaktan kendini alamıyor.
Üstelik dahası da var; anımsanacağı gibi, “Elhamdülillah şeriatçıyım!” diyor; böylece, üstelik “Allah”ın da adını anarak, “şükür” ederek, şeriatçıolduğunu söylüyor...
“Şeriat” ve (büyük harfle) “Demokrasi”, birbirine taban tabana karşıt iki kavram”; ilkinin “eşitsizliğe”, ötekinin de “eşitliğe” dayandığı, hep Erdoğan’ın - yemin billah -“şeriatçı” olduğunu haykırıp, ardından da “demokrasi”den dem vurması “takkıye”yi aşmıyor mu?
Ve öyle görünüyor ki, anayasanın, “Cumhuriyet”in “laik” niteminin de yer aldığı maddesini dile getirirken bu “laik oluşu” nasıl atlıyorsa, söylemiyorsa, yakında “demokratik” niteminin de üstü çizilebilir; zaten laikliğin olmadığı bir ortamda, “demokrasi”den söz edilmesinin de bir anlamı yoktur, olamaz da...
Öte yanda, “demokrasi için zorunlu olan, demokrasinin kurallarına bağlı olmaktır” denildiğinde, bu vurgulamanın, halkı Müslüman olan bir ülkede geçerliliği, ülkede laikliğin olmasına bağlıdır; dolaysiyle ülkenin bunu sağlayacak yapısal bir “değişim” geçirmiş olması gerekir.
Çünkü bu kavramların doğduğu Batı’da da demokrasinin “Reformasyon”, “Aydınlanma”, “1789 Fransız Devrimi”yle gerçekleştirilen “laikliğin”, kabul edilip yerleşmesine bağlı olduğu, ortaya konur.
Ülkemizde de “demokrasi”nin varlığından, geçerliliğinden söz edilebilmesi, ancak, “1923 Devrimi”yle gerçekleştirilen “laikliğin” yaşama geçirilmesi ile sağlanmıştır.
Ve bu yeni yapıyı oluşturacak düzenlemeleri sağlayan ilke ve yasalara da, “Devrim’in Önderi”nin adı verilip, “Atatürk İlke ve Devrimleri” denildiği gibi, oluşan yeni rejime de Kemalizm” denilmesi, genel bir kabul görmüştür.
Ayrıca “çağa uygunluğu” sağlayan bu değişimi, yenilikleri halka duyurup, içeriklerinin anlatılması, toplumun bilgilendirilmesi için de, Ankara’da yayınlanmakta olan, “Yeni Gün Gazetesi”nin sahibi Muğla Milletvekili Yunus Nadi’den, adı “Cumhuriyet” olan yeni bir gazete çıkarılmasını ister Atatürk.
Böylece 1924 yılının 7 Mayıs günü, “Devrim”in gazetesi “Cumhuriyet” yayınlanmaya başlar; evet, değerli dostlar -kenarından köşesinden olsa da-bu yıl bir kez daha andık, gazetemiz Cumhuriyet’in doğuşunu, görevini; dolaysiyle de yönetimin, Cumhuriyet’in bu yapısını koruyarak tarihsel görevini sürdürebilmesi için -geç de olsa- yazı kadrosunda yaptığı değişiklik, Cumhuriyet’in gerçek sahibi olan okuyucularına derin bir soluk aldırdı; ne ki bu durumun yaratılmasının nedenleri, niçinleri hâlâ merak konusu oldurmayı sürdürmekte...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Erasmus 19 Mart 2021
‘12 Mart 1921’ 12 Mart 2021
‘Manifesto!’ 5 Mart 2021

Günün Köşe Yazıları