Beton tapımı ve terörü

20 Ağustos 2017 Pazar

“Beton makinesinin sesi bu ülkede hiç eksik olmasın! Bu beton makinesi böyle pat pat vurdukça Türkiye kalkınıyor... O beton pompa, vurmaya başlayacak, Türkiye birilerine rağmen kalkınacak. Bu beton pompaları hiç durmasın! Rabbim bu ülkeyi hep böyle kalkındırsın. Silah seslerinin yerine, terörün yerine insanların birbirine acımasızlığı yerine beton santrallarından beton çıksın ve o beton pompaları insanlara güzel güzel evler, yollar, otobanlar, havaalanları yapsın. Rabbim bunu hep nasip etsin!..”
İki yıl önce dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı İdris Güllüce Cevizli Bahçe kentsel dönüşüm konutlarının temel atma töreni vesilesiyle sarf etti bu sözleri.
AKP iktidarının dinbazlıkla sarmalanmış ekonomi-politik pratiğinin herkesin anlayacağı dilden bir güzellemesi olan bu sözlerden iki yıl sonra, önceki gün...
Beton pompalarının hiç durmayıp “pat pat” vurması arzusuyla hepimiz için “inşaat cehennemi”ne dönmüş İstanbul’da bir beton mikseri...
Adeta “kalkınma hızımız”la doğru orantılı şekilde “uçup” yoldan çıktı ve içinde 5 kişi bulunan bir otomobilin üzerine “pat pat” vurdu!..
Bir ölü, dört yaralı bırakarak...

***

Göztepe Sanayi Köprüsü’nde meydana gelen kaza, diğer benzerleri gibi “vaka-yı âdiye”den muamelesi görmüş. Bizim gazete, “İstanbul’da inşaatlarda kullanılan araçların yol açtığı kazalara bir yenisi eklendi” diye geçmiş haberi.
Onun hemen yanında da yine “sıradan” ve daha da küçük puntolu bir başka haber: “Hafriyat kamyonu bisikletli iki çocuğu ezdi”.
O da yine İstanbul, Esenyurt’tan... Kamyonlar, “kentsel dönüşüm” denilen her kapıyı açan anahtar sayesinde artık daracık mahalle yollarında bile boy gösteriyor ya, işte bunlardan biri, ara sokaktan bisikletle çıkan iki çocuğa vurmuş.
“Pat pat” vurmuş!
Beton mikseri nasıl “pat pat” vuruyorsa öyle. Aynı minval üzere!..
Sakın “Hafriyat kamyonu yine terör estirmiş” tepkisi vermeyin!
Çünkü ne diyordu eski bakan Güllüce iki yıl önce:
“Terörün yerine, beton çıksın, Rabbim bunu hep nasip etsin!..”

***

İslam tarihine bakıldığında bu dinin doğuş yeri olan Arap yarımadasından tüm dünyaya yayılırken farklı yer ve zamanların doğal, kültürel, siyasal, ekonomik koşullarına bağlı olarak yeni biçimlenmeler kazandığı gerçeğiyle karşılaşılır.
Aslında olan, başka diyarların yaşam biçimine dayalı söylem, eylem, değer, beğeni, tercih ve yönelimlerinin “İslamizasyon”udur.
Ben yukarıda kaydettiğim İdris Güllüce sözlerinde de böylesi bir “mekanizma”nın işlerlikte olduğunu ileri sürmek istiyorum!
Şu âhir zamanda bu memleket sathında kaba-saba bir “inşaat kapitalizmi”nin İslamizasyonundan ibaret durum!..
Peki, betona taparlığı İslam’la bağlantı içine sokarken hanidir ardı arkası kesilmez olmuş kazalarla hayatımızın “rutin”i haline gelen beton terörüne de bir “manevi” formül üretmek gerekmez mi?
Yoksa onları da kaza değil “kurban” mı telakki etmeli?!
Tapınılan betona adak niyetine “kurban”lar olarak!..

***

Elbette olan biteni böylesi “metafizik” yorumlamanın berisinde çok daha maddi, dünyevi ve “rasyonel” bir açıklama yapmadan olmaz.
O açıklama da dünkü gazetelerdeki şu haberin içinden çıkıyor: Uluslararası bir inşaat sektörü dergisinin “Dünyanın En Büyük 250 Uluslararası Müteahhidi” listesinde Türkiye hem geçen yıl 40 olan firma sayısını 46’ya çıkarmış, hem de 10 yıldır Çin’in arkasından en çok firma ile yer alan ülke pozisyonunu korumuş.
Yani dünyada inşaat sektöründe etkinlik itibarıyla Çin’den sonra ikinciyiz!..
Aslına bakılırsa 1 milyar 300 milyonu aşkın nüfusuyla 65 firması listede yer alan Çin’in yanında 80 milyonluk Türkiye’nin 46 firma ile konumlanmasını, “inşaat” denince dünyada esas “1 numara”nın o olduğuna ve kalbimizin “İnşaat Ya Resulullah” diye attığına delil saymak çok mu yanlış olur?!
Bu istatistiksel veri, Türkiye’de mevcut dinbaz iktidarı hâlâ neyin ayakta tuttuğuna en çarpıcı örnek.
Ve o iktidarın “maddi” sürekliliği için betonun kutsanıp betona dayalı kazaların da “kutsala kurban” sayılmasının “manevi” gerekliliğine bir kanıt!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları