Batı ile Kavga

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Ülkemizin zor durumda olduğu bilinen, rüya âleminde yaşayanların bile inkâr edemediği bir gerçektir. Güncel veriler, rakamlar, iç ve dış politikada sıkışmışlık, durumun her geçen gün biraz daha kötüye gittiğini, gideceğini gösteriyor. Sonuçta gelinen noktanın faturasını da hep birlikte ödediğimiz, ödeyeceğimiz gerçeğin öteki yüzüdür.
Ne yapalım? Faturayı ödemeyi reddetme şansımız, olanağımız yok mu?
Var olduğunu düşünüyorum.

***

Ama her şeyden önce nesnel bir durum değerlendirmesi yapmalıyız. Üstelik durum değerlendirmesini dünyaya bakış açımızın süzgecinden geçirerek yapmak zorundayız: Sosyalistler, durumu sermayenin bakışı ile değerlendiremez, onların sistemi korumayı esas alan hedefleriyle ortak bir çizgiyi öngörerek çözüm üretemezler. Bu teorik çerçeve, nesnel durumu kendi istediğimiz gibi görmek, öznelleştirmek, verileri amaçlarımızla uyumlu hale getirmek, kısacası kendimizi kandırmak hakkını bize vermez.

***

Peki, nesnel durum, içinde bulunduğumuz evrede bizim yakın ya da uzak siyasi hedeflerimizle çelişiyor mu? Doğrusu söylemek zor; ama en azından büyük bir çelişkiden söz etmek de haksız bir kötümserlik olacaktır. İçeride, dışarıda aşılması güç bir çıkmaza girmiş iktidar, ülkeyi toptan yıkıma götürebilecek tehlikeli adımlar atmayı sürdürüyor. Bu çıkmazdan kurtulmanın öncelikli adımlarını atabilecek teorik politik ufuk ise yalnızca solda var. Çözüm yolunu da, atılması gereken adımları da ancak teorik politik ufku açık, net olan sol gösterebiliyor.
Ama solun da sıkıntıları vardır.

***

Solun en büyük sıkıntısı kendine güven eksikliğidir. Örneğin, nesnel durum değerlendirmesi yaparken, ülkeyi tehlikeli bir rotaya sokmuş iktidarın, öteki kapitalist ülkeler, emperyal heveslerini gizlemeyen bloklarla ilişkileri, çelişkileri konusunda ne diyeceğini bilemiyor sol. Kaygılar içindeyiz; acaba Almanya, Rusya, ABD ile sıkışan politikalar konusunu değerlendirirken teorik çerçevemizi sıkıntıya sokacak bir hata içine girer miyiz? O nedenle de nesnel durumu değerlendirirken hep “amalı”, “fakatlı” rezervli cümleler kurmaya özen gösteriyoruz.
Haklı olabiliriz. Öyle yapalım. Ama nesnel durumu da görmezden gelmeyelim.

***

Türkiye’nin AB ile Avrupa Konseyi ile ilişkilerindeki sıkıntı bugüne kadarki konjonktürel sıkıntıları epeyce aştı. Bu kez daha keskin bir çatışma söz konusudur. AB liderleri her ne kadar konuyu ekonomik ilişkiler boyutu ile görmek, sınırlandırmak isteseler de, nesnel durum zorluyor. Batı konuyu, sahip çıktığını hep söylediği, sıkıştığında kolaylıkla vazgeçebildiği, uzun sürmüş mücadelelerin; aydınlanma savaşının ürünü olan insan hakları çerçevesinden çıkartmakta zorlanıyor. En azından isteklerini kabul ettirebilmek için bu “kozu” kullanmak zorunda olduğunu görüyor.

***

Sosyalistler bu durumu nasıl değerlendirecek? “Biz sizin gerçek niyetinizi biliyoruz, o nedenle de bu çatışmaya gözlerimizi kapatmayı seçiyoruz” mu diyeceğiz. Kısacası; Batı ülkeleriyle, iktidar partileriyle, sermaye çevreleriyle sosyalizm tartışacak değiliz. Bu konu onlara ancak halk gücüyle dayatılabilir. Peki, nesnel durum değerlendirmesi yaparken çelişkileri, çatışmaları, sürtüşmeleri ciddiye almak gerekmiyor mu; gerekiyorsa, bu bizim politikalarımıza yansımaz mı, yansımamalı mı?
Herhalde yansımalı; yoksa AKP’yi kimilerinin yaptığı gibi antiemperyalist saymaya kadar gider bu iş. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları