Olaylar Ve Görüşler

ADİL GÜLVAHABOĞLU - Atatürk’e saldırılar

23 Ağustos 2017 Çarşamba

Heykellere saldıranlara cüret ve cesareti veren siyasi iktidarlar ve yöneticilerdir. Siyasi iktidarın, yönetim kadrolarının tutumu, konuşmaları bunları üretiyor. Ticaniler, meydanı boş bulunca Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine saldırıya geçiyorlar.

 

30 Temmuz 2017 günü, Şanlıurfa Siverek’te sarıklı, şalvarlı bir şahıs, meydandaki Atatürk heykeline çıkıp elindeki tahra ile heykele vurmaya başladı. Saldırganın adı Mehmet Malbora’ydı. Saldırgan, “Dinimizde putperestlik yoktur. Putperestliğe sahip çıkanlar peygamberin soyundan mıdır?” diye de bağırdı. Gazetelerin yazdığına göre adam “meczupmuş”! Zaten saldırganların tümünü böyle niteliyorlar: Meczup!
Arapça bir kelime olan (meczûb), cezbolunmuş, çekilmiş, Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş olan, deli, divane, mecnun anlamlarını içeriyor. Bu nasıl meczup ki dağlara, taşlara, ovalara düşmüyor da gelip Atatürk heykeline saldırıyor? Bu insanlar meczup filan değil, düpedüz bilinçli, eğitilmiş Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları. Yobaz da denir, karayobaz da!.. Yerine göre Süleymancı, yerine göre Nakşibendi, yerine göre de Nurcu olurlar.

Kimse putperest değil
Bunlar siyasi iktidarı kullanmasını iyi bilirler. İktidar, oylarını almak için bunlara taviz verir, sırtını okşar. Onlar da fırsatını bulunca Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine saldırırlar. Dernekleri, vakıfları da kullanırlar. İslâm diniyle hiçbir alakası olmayan hususları uydururlar.
Ne diyor bu saldırgan: “İslâm’da putperestlik yoktur!” Biz, Ata-türk’ün, Fatih’in, Alpaslan’ın ve benzeri Türk büyüklerinin heykel ve büstlerini “tapmak” için yapmıyoruz. Biz, Allah’a taparız, onun elçisi Hz. Peygamber’e bağlıyız. Kuran rehberimizdir. Devlet adamlarının heykellerine, büstlerine ise saygı duyarız. Onların tarihte yapmış oldukları büyük işleri, dönüşümleri, açmış oldukları çığırları anmak için, yaşatmak için saygı duyarız. İlahi bir tapma söz konusu değildir.
Saygı, sevgi, bağlılıktır yaptığımız. Amaç da budur. Putperestlik, İslam’dan önceydi. İslâm bunu sildi, attı. Türkiye Cumhuriyeti’nde putperestlik yoktur. Arapların “Cahiliye devri”nde vardı. Onu da İslâm, kaldırıp attı.

Cüret siyasi iktidardan
Bunlara bu cüret ve cesareti veren siyasi iktidarlardır. Yöneticilerdir. Siyasi iktidarın, yönetim kadrolarının tutumu, konuşmaları bunları üretiyor. Ticaniler, meydanı boş bulunca Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine saldırıya geçiyorlar. Bunun örneklerine sık sık rastlıyoruz. Amaç, Atatürk kültürünü, devrimini, ilkelerini silmektir! Bunun dolaylı bir örneği birkaç ay önce Kırşehir’de yaşandı.

Kırşehir’deki Atatürk
Şehrin merkezi yerindeki kavşakta, yıllar önce Atatürkçü vali M. İrfan Kurucu tarafından yaptırılmış Atatürk’ün üniformalı, at üstündeki heykeli yobazları rahatsız ediyordu.
Başladılar kaldırma sebebi oluşturmaya: “Burada tören yapılamıyor. Seyrüsefere engel oluyor!” Ulaşıma engel olma şöyle dursun tam tersine güvenlik yaratıyordu heykel. Kavşak güvenliği. Kırşehir’de tören yapılacak yer mi yoktu? İş Bankası’nın önünde yapılıyordu yıllardır resmi törenler. Çelenkler oraya konuyordu. Eski hükümet konağının bahçesindeki Atatürk anıtının ortamı da daha bir müsaitti tören yapmak için. Buradaki törenler de yıllarca sürmüştü.

Bütünlük yaratıyordu
Tören ve gelip geçme işin bahanesi. Bu bahaneye sığınıp Atatürk heykelini buradan kaldırtmaya muvafak oldular. Daha önceleri Başkan Halim Çakır zamanında Atatürkçü Düşünce Derneği Kırşehir Şubesi’nin de önerisiyle bu anıtın kaidesinin dört bir yanına Atatürk’ün çağrışımı zengin, yön veren ders veren dört özdeyişi yazılmıştı: “Hakikati konuşmaktan korkmayınız”, “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir”, “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” ve “Ne mutlu Türk’üm diyene!” Bunlar kimi rahatsız ettiyse önce bu yazıları kazıdılar. Sildiler. Halbuki, bu özdeyişler mükemmel bir bütünlük yaratıyordu. İşte bu bütünlüğü sindiremediler. Atatürk, Kırşehir halkıyla ve gelip geçen tüm insanlarla, yurttaşlarla buluşuyordu o kavşakta. Bunu sindiremediler. Çeşitli yollardan hareketle kaldırılmasını sağladı.
Ve Kırşehir, bu muhteşem görüntüden uzaklaştırıldı. Heykel, tenha, kimsenin kolay kolay göremeyeceği, kavşak özelliği, yoğunluğu olmayan sapa bir yere kaldırıldı. Kavşakta iken korunuyordu. Kimse saldırmaya cesaret edemiyordu. Şimdi, kimsenin göremeyeceği tenha bir yerde/ saldırganlar için müsait bir alanda! Zaten bizde “meczub” her yerde vardır. Yetişir. Üretilir!

Sindiremediler
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kaldırır ya da cılızlaştırırsan, anlam ve amacından çıkarırsan, okullara, hükümet binalarının önüne hapsedersen, halkın- milletin katılımını önlersen daha çok “meczup” çıkar ve Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine saldırır.
Bu bayramlar, AKP iktidara gelmeden önceleri yıllar boyu stadyumlarda yapılırdı. Millet bir araya gelirdi. Sosyal bilinç, sosyal ülkü, milli birlik ruhu yenilenir, kaynaşılır, tarih şuuru yücelir, yükselirdi. Törenlerde millet vardı. Birey yoktu. Şiirler, konuşmalar, resmi geçitlerle, milli-yerel oyunlarla milli ülkü şahlanırdı. Bunu da sindiremediler. Askeri geçitleri yasakladılar. 27 Aralık Atatürk ve arkadaşlarının Ankara’ya gelişi nedeniyle yapılan askeri koşuyu kaldırdılar. “Meczub” denilen, yön verilmiş, yetiştirilmiş saldırganlar elbet de çoğalır.
Efendiler, Atatürk’ün yerine koyacağınız bir başka tarihi kişilik yok! Bunu iyi bilin. Bu değerden yoksun kalan Türkiye Cumhuriyeti, yetim-öksüz kalır ve boşluğa düşer.  

ADİL GÜLVAHABOĞLU
Av., ADD. Kırşehir Kurucu Bşk.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları