Erinç Yeldan

Küresel Krizin Birinci Yılı

04 Eylül 2008 Perşembe

Küresel kriz birinci yılını doldurdu. Amerikan konut kredisi piyasalarında geçen yılın yaz aylarında patlak veren kriz, önce vasıfsız kredi (sub-prime credit) daha sonraları da tüm bankacılık sektörüne yansımış ve hızla tüm Amerikan reel sektörlerini de etkisi altına almıştı. Veriler Amerikan ekonomisinde geçen aralık ayından bu yana yaşanan işgücü kayıplarının toplamda 463 bine, özel sektörde ise 665 bine ulaşmakta olduğunu gösteriyordu.

Geçen hafta içinde IMF tarafından yayımlanan tahminlerde de dünya ekonomisinin büyüme oranı 2008 için yüzde 4.1den, 3.9a; 2009 için ise yüzde 3.9’dan, 3.7ye revize edilmiş idi. IMF yetkilileri, Amerika’dan başlayan krizin Avro bölgesine yayılmakta olduğu uyarılarını yaparken, Avrupa ekonomileri için büyüme öngörülerini de benzer şekilde aşağıya doğru revize etmekteydi. IMF öngörülerine göre, Avro bölgesinde 2008 için daha önce duyurulmuş olan yüzde 1.7lik tahmin, 1.4e; 2009 için de yüzde 1.2 olan geçmiş tahmin, yüzde 0.9a geriletilmekteydi. Piyasalar2008’in sonbaharına bu tür tatsızve sıkıcı haberler ile girmek zorunda gözüküyor...

***

Mevcut küresel krizi daha önceleri bu köşede değerlendirirken, bu dönemdeki krizin daha önceki bankacılık krizlerinde yaşamış olduğumuz üzere bir anda ve yoğun bir çöküş biçiminde değil; daha yavaş, ancak daha süreli ve kalıcı biçimde tezahür edebileceğini vurgulamaktaydık. Mevcut kriz dalgasının kaynağında bu sefer bankaların parasal hesaplarındaki (döviz-faiz) aşırı şişkinlik yanında, özel sektördeki finans dışı reel kesim şirketlerinin aşırı borçlanması ve aşırı risk alması da yer almaktadır. Özü itibarıyla bankacılık kesimi finans piyasalarındaki çalkantıları bir anlık coşku ve çöküş salınımlarıyla yaşarken krizin reel sektörlerde çalışan finans dışı şirketlerdeki yansıması farklı olmaktadır. Finans dışı kesim krizi işlem hacminin daralması, yaygın işsizlik ve yaygın iflaslar olarak zamana yayılmış olarak, süregelen durgunluk ve enflasyon (stagflasyon) biçiminde yaşamaktadır. Dolayısıyla piyasaların kriz ne zaman bitecek? sorusunun yanıtının daha henüz gündemde olmaması şaşırtıcı değildir.

***

Ülkemiz açısından ise, yüksek cari açıkları ve kırılgan dış dengeleriyle Türkiye ekonomisinin kriz tehdidini tüm sıcaklığıyla yaşamakta olduğunu biliyoruz. Öncelikle şu tespitin altını çizmeliyiz: Türk finans piyasaları yapısal olarak kırılganlık içindedir ve bir ekonomik krizin yapısal koşulları 2003’ten bu yana derinleşmektedir. Şöyle ki,

Türkiye mevcut IMF programınca ucuz döviz yüksek faiz politikasına koşullandırılmıştır. Ulusal finans piyasaları küresel finans yatırımcılarının spekülatif saldırısı altındadır;

Bu koşullandırma sonucunda Türkiye yüksek cari işlemler açığı vermekte ve cari açığın finansmanını borç arttırıcı biçimde sürdürmektedir. Türkiye son beş yılda toplam 150 milyar dolar net dış borç biriktirerek dış borç stokunu dolar bazında ikiye katlamıştır. Ucuz döviz cinsinden ölçülerek ulusal gelire oranlanan dış borç stokunun düşük olduğu savı yanıltıcı ve aldatıcıdır.

Mevcut program altında Merkez Bankasının ekonomiye müdahalede bulunabileceği tüm istikrar politikaları elinden alınmıştır. Finans piyasalarındaki bu tür çözülmeleri sadece seyretmekle yetinen Merkez Bankasının artık tek görevi, enflasyon öngörüsü hedeflerini şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşan bir rapor yayımlamaktan ibarettir!..

Bu yapısal koşullandırmalar altında ekonomik krizlerin hangi şartlarda tetikleneceği ve ne biçimde tezahür edeceği uluslararası finans sermayesinin miyopik hesaplarına ve deyim yerindeyse, kaprislerine bağlıdır. Finansal akımlar kısa dönemde reel iktisadi veriler bakımından gözle görülür bir neden olmasa dahi çok büyük hacimlerde yer değiştirebilmektedir. Sürü içgüdüsü diye adlandırılan bu olgu aslında Türkiye gibi finansal sistemleri sığ olan ekonomilerde çok daha büyük tehlikeler yaratmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları