Olaylar Ve Görüşler

Bülent Uluer unutulmayacak! CELALETTİN CAN yazdı...

24 Ağustos 2017 Perşembe

Bülent’i, öğrenci kitleleri ilk defa Kerim Yaman’ın cenaze töreninde dinleyecekti ve 78’e kadar bir daha inmeyecekti o konuşma kürsülerinden; yüzlerce cenaze töreninin, işgal edilen amfilerin, mitinglerin değişmez konuşmacılarından olacaktı.

Bülent’i nasıl anlatmalı? 1978’in baharıydı galiba, faşistler, İstanbul Yıldız Üniversitesi’nde okuyan Dev-Genç’li üç arkadaşımızı katletmişti. Çaresizdik. Yıldız Üniversitesi’ni işgal edecektik, ancak herhangi bir faşist saldırı karşısında kitleleri koruyacak yeterli donanımdan yoksunduk. Her kürsüye çıkmadan önce yaptığı gibi Bülent mutat sorusunu sordu: “Durum nedir?” Sert bir saldırıya karşı korumasız olduğumuzu, direniş dinamizmini açığa çıkarmanın gereğini paylaştık.
Akabinde emin adımlarla kürsüye çıktı, kitle coşmaya hazır bir ruh haline geçti sanki. O konuştukça kitle coşuyor, kitle coştukça o daha bir coşkun konuşuyordu. Bir ara dalmıştım, uyandığımda biz faşizme karşı mücadeleyi kazanmış, Ortadoğu halklarının sosyalist cumhuriyetini kuruyorduk. Kitle nasıl da canlanmıştı, adeta kaldırım taşlarını ezerek yürüyordu. Kim durdurabilirdi...

***

1974-75’li yıllardı. Hukuksuzluklar ve ölümlere varan saldırılar birbirini takip ediyordu. Muhalefet ağırlıkla gençliğe, özelde üniversite gençliğine dayanıyordu. Egemen sınıflar, kapsamlı bir faşist saldırı hazırlığı içindeydiler. Komünizme karşı Milliyetçi Cephe bunun için kurulacaktı.
Bizler henüz 18-19 yaşlarında, halk tabiriyle “yeni yetme” gençlerdik. Bülent gibi birkaç arkadaşımız 3-4 yaş bizden büyüktü ama hepimiz genç, tecrübesiz ve toyduk. Türkiye’yi faşizmin karanlığına sürüklemek isteyen karanlık güçleri tanımıyorduk, hangi tuzaklarla karşılaşacağımızın farkında bile değildik.
Ancak kendimize güvenimiz tamdı. Engel tanımaz, boyun eğmez bir ruh hali içindeydik. Halka karşı müthiş bir duyarlılık ve özveri duygusuyla yanıp tutuşuyorduk. Emperyalizme ve faşizme karşı direnerek düşen ’71 devrimcilerinin manevi etkisi altında, koşulsuz direnmeye ve düşmeye hazırdık.
Çok geçmedi! İlk faşist saldırılar, ilk kavgalar, ilk çatışmalar başladı.
İlk düşmeler de!
Bülent’i, üniversite öğrenci kitleleri ilk defa Kerim Yaman’ın cenaze töreninde dinleyecekti ve 78’e kadar bir daha inmeyecekti o konuşma kürsülerinden; yüzlerce cenaze töreninin, işgal edilen okul amfilerinin, mitinglerin değişmez konuşmacılarından olacaktı.
Düşen devrimcilerin kanı ruhumuzda fırtınalar yaratıyordu. Her gün beraber olduğumuz, okula ve derneğe beraber gidip geldiğimiz, birkaç tabak menemeni büyük bir keyifle on kişi paylaştığımız, yapmacıksız, içten, en doğal ilişkiler içinde olduğumuz arkadaşlarımız bir bir öldürülüyordu.
Her ölümde bir tarafımız toprağa gömülüyor, her ölümde kendimizi yeniden yaratıyorduk!
Faşizm tüm yolları tıkamış, direnmekten başka bir yol bırakmamıştı bize.
Dünyanın neresinde bir baskı ve katliam gündeme gelse, bir yolunu bulur hemen protesto ederdik. Che’nin ve Mahir’lerin, Deniz’lerin, İbrahim’lerin küçük kardeşleriydik. Dünya halklarının çocuklarıydık biz!

***

Yıllar sonrasını hesaplayan planlı programlı bir bakış açısına mı sahiptik?
Hiç değil! Gelişme daha çok kendiliğindendi ve toplumsal sürecin doğal mecrasında akıyordu. Okuduğumuz okullarda, oturduğumuz semtlerde, çalıştığımız işyerlerinde saldırılarla karşılaştıkça, kendimizi savunmaya çalışıyorduk. Hayatta kalmak için faşizme karşı direnmeye, direnişin en amatör-ilkel biçimlerini örgütlemeye çalışıyorduk.
Bir insanın ya da topluluğun hayatta kalma çabasından daha doğal, daha doğru ve meşru ne olabilirdi ki?
İşte aslında biz onu yapıyorduk!
Bülent Uluer, ’70’lerde faşizme karşı can bedeli direnen işte bu Devrimci gençliğin, Dev-Genç’in kürsülerdeki sesiydi.
Başkaldırının sesiydi!
Unutulmayacak!

CELALETTİN CAN
78’liler Girişimi Sözcüsü



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları