Ahmet İnsel

Otokrasi: Seçimli mi seçimsiz mi?

29 Ağustos 2017 Salı

Geçen cuma günü, uzun bir tatil öncesinde yayımlanan OHAL korumalı iki KHK’den ikincisi, 694 sayılı olanı, 2019’da yapılacak seçimden itibaren yürürlüğe girmesi gereken “Cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemi”ne şimdiden uyum sağlamayı mı sadece amaçlıyor? 2019’da, cumhurbaşkanı seçiminin ardından, başbakanlık makamı kendiliğinden lağv olacağı için, başbakanlık yetkilerini de devralacak cumhurbaşkanına MİT otomatik olarak bağlanacaktı. Önceden uyuma neden ihtiyaç olsun?
Bunu şimdi yapmaktaki esas amaç, AKP Genel Başkanı’nın seçim öncesinde MİT’i doğrudan ve mutlak denetimi altına alarak, bütün otokrasilerde olduğu gibi, her şeyden önce kendi konumunu ve yakın çevresini koruma altına alma amacı gütmektir. Yalnız muhalefeti değil, iktidar partisi ve müttefiklerini de polis devletinin denetimi altında tutmak, seçimi “güven altına almak” esas amaçtır. Buna 26 Ağustos tarihli yazıda işaret ettik.
Meşum KHK’nin yürürlüğe soktuğu bir başka değişiklik, bu amacı daha açık biçimde ele veriyor. Önce bir anımı aktarayım. Geçen aylarda, muhalefet partisinden bir belediye başkanı ile konuşurken, belediye başkanlarının yurtdışı seyahatlerine, birkaç istisna dışında, izin verilmemesi konusu açıldı. Bunun muhalif belediyelere başka bir baskı aracı olduğunu söylediğimde, muhatabım, esas hedefin AKP’li belediye başkanları olduğunu söylemişti.
Son KHK ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na, seçimler öncesi veya sonrasında işledikleri suçlardan dolayı milletvekilleri hakkında resen soruşturma açması yetkisi verildi. Bundan böyle, nerede işlenmiş ve ne türde olursa olsun, bu suçlar Ankara’da soruşturulacak, bu iş için özel olarak görevlendirilecek bir ağır ceza mahkemesinde davalar görülecek. Bu değişikliğin milletvekili dokunulmazlığını fiilen lağv ettiği gibi, yalnız muhalefet değil, bütün milletvekilleri üzerinde büyük bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanılacağı açık. Bu değişikliğin önemli bir amacı, belediye başkanları örneğinde bana hatırlatıldığı gibi, önümüzdeki seçimler öncesinde AKP ve MHP içinde, Reis’e karşı çıkacak milletvekilleri üzerinde de böyle bir yakın ve açık tehdidin bulundurulmasıdır. Bugün “FETÖ ile iltisaklı” olma iddiası için kullanılan “suç delilleri”nin büyük çoğunluğu, istendiği an, muhtemelen AKP milletvekillerinin ezici çoğunluğuna yöneltilebilir.
Suç icat etme kapasitesinin artık neredeyse sınırsız olduğu Yeni Türkiye yargısında, özel yetkilendirilmiş başsavcılık ve ağır ceza mahkemesi, yukarıdan verilecek emri “tak-şak” anlayışıyla hemen yürürlüğe koyacaktır. HSK bunu sağlamak için yeniden yapılandırıldı. Dolayısıyla, son KHK yürürlüğe girdiğinden beri artık sadece muhalefet değil, iktidar ve müttefikleri de tek adam ve teşkilatının tehdidi altındadır. Bu tehdit, gelecek seçimde aday gösterilmemek geleneksel tehdidini kat be kat aşıp, milletvekili iken kendini mahkeme önünde ve belki cezaevinde bulma tehdidine dönüşmüş durumda.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminden beri, bir parti devleti kurulması projesi giderek hızlanarak hayata geçiriliyor. Yalnız bu gelişmede dikkat edilmesi gereken bir yan var. Söz konusu olan, aslında parti devleti kurulması da değildir. Parti, devlet ve hükümet başkanlığını şahsında birleştiren kişinin devletinin kurulmasıdır. İstihbarat örgütünün ve giderek diğer bütün asli devlet kurumlarının yönetim ve denetiminin bir kişinin elinde toplanması bunun açık ifadeleridir. Otokrasi denilen siyasal yönetim biçimidir bu. Türkiye’de bunun seçimli türünün mü, seçimin mostralık olduğu seçimsiz türünün mü egemen olacağı şimdilik belirsizliğini koruyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bir otokrat prototipi 1 Eylül 2018
Kayırma ekonomisinin bedeli 28 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları