Oktay Akbal ile unutulmaz bir anı

29 Ağustos 2017 Salı

Oktay Akbal, ölümünün ikinci yılında, sevgili eşi Ayla Akbal ile birlikte, yaşamının son yıllarını geçirdiği Akyaka’da dün anıldı.
Oktay Akbal ile tanışıklığımız altmış yıl kadar geriye gider. O zamanlar ben onu, okur, beğenirdim. Ama o ne beni tanır ne de okuduğumu bilirdi. Ortaokul yıllarımda öykücü olan Oktay Akbal, Menderes’in demokrasiyi azgınca çiğnemeye başladığı yıllarda, Vatan’ın zıpkın gibi muhalif köşe yazarları kadrosunda da yerini aldı.
“Garipler Sokağı”nı okuduğumda, yeniyetme çokbilmişliğiyle hükmümü vermiştim: Bu delikanlı bundan sonra artık roman yazar.
Hemen ardından gelen ödüllü “Suçumuz İnsan Olmak” yayımlanınca, çokbilmişliğimin haklı çıktığını düşünmüştüm.
Onunla “ruberu” tanışmamız 1974’te Cumhuriyet’te yazmaya başlamamla oldu.

***

O günden sonra iki yıl önce aramızdan ayrıldığı 28 Ağustos 2015’e kadar kader yoldaşı olduk. Ama beni en etkileyen bu yazgı ortaklığından da çok, içindeki çocuğu son anına dek canlı tutmuş, berrak su kadar duru Oktay Akbal’ın, o eşsiz çocuksu yanı olmuştur. Bu yanı otuz beşimde tanıştığım Oktay Akbal’ı hep çocukluk arkadaşım gibi hissetmeme yol açmıştır.
Bu yumuşacık gülümseyen adam böbürlenmeden direnirken, bir yandan hapse girmekten çekinir, ama yine de kendini kodese gönderecek yazıları gözünü kırpmadan kaleme alırken, hepimize aydın yürekliliğinin ne olduğunu öğretmişti.
Acı tatlı birçok anımız oldu. Ama bir Adana pavyonunda yaşadığımız o en unutulmazını bir kez daha paylaşmak isterim.
1980’li yılların ikinci yarısında bir gün Adana’da birlikte kitap imzasına gitmiştik.
O gün imza yapıldı, akşam kebap yendi, rakı ve şalgam suyu içildi. Gecenin bir saati geldi, hepsi bitti.
Adana bürosundaki arkadaşlar “Burada âdettir, şimdi de pavyona gideceğiz” dediler, Oktay Akbal’ın itirazlarına karşın direttiler. Sonunda Adana’nın pavyonlarından birine gidildi.
Ve kapı açıldıktan itibaren aşağıda anlatacağım olaylardan hepsi birbirini izledi.

***

Önde uzun saçlarıyla Oktay Akbal olmak üzere içeri girdiğimizde solumuzdaki bir masada kitap yığınları, gazete tomarları üzerine kapanmış olan bir adam kafasını kaldırdı ve karşısında ünlü yazarımızı görünce hayretle çığlık attı:
- Aaa! Balzac gelmiş!
O sırada biraz ötemizde, konsomatris olduğunu sandığım, balık etinde bir hanım Oktay Akbal’a bakarak gülümsedi:
- “Şair dostlarım!..”
Arkadaşlar hanımı görünce Oktay Akbal’a masamıza davet etmemiz gerektiğini söylediler. Oktay Akbal itiraz etti:
- Neden?
Konuşmayı duyan hanım yanıtı yapıştırdı.
- Çünkü “yalnızlık bana yasak.”
Oktay Akbal sohbet ederiz, çok okumuş biridir diyen arkadaşlara itirazlarını sürdürüyordu:
- Ne konuşacağız ki?..
Hanım yine bulunduğu yerden laf atmayı sürdürdü.
- Öyle demeyin Oktay Bey “insan bir ormandır.”
Oktay Akbal’ın bu edebiyat meraklısı hanıma direnecek hali kalmamıştı, boyun eğdi:
- Buyurun Hanımefendi!
Kadın sevinçle haykırarak masamızdaki yerini aldı:
- “Yaşasın edebiyat!”
Keyifle sürdürdü:
- Biz de böyle doğmadık Oktay Bey, her şey sonradan bozuldu. Ama “önce ekmekler bozuldu.”
Bir türlü hızını alamıyordu:
- Asıl suçumuz ne biliyor musunuz?..
Hiçbirimizin cevaplamasına fırsat vermeden kendi yanıtladı:
- “Suçumuz insan olmak.”
Artık iyice keyiflenmiş olan Oktay Akbal laf açılsın diye sordu:
- Hanımefendi, nerede oturuyorsunuz?
Kadının cevabına artık şaşırmadım:
- “Garipler Sokağı”nda.
Baktım ki, sohbet “İstinye suları”ndan tehlikeli sulara doğru yol alıyor, müdahale ettim:
- Oktay Akbal artık yeter, sonra yarın Ayla’lar hesap sorar.
O geceyi sonra yıllar boyu çok konuştuk.
O olaylar gerçek miydi, o anılar yaşanmış mıydı yoksa düşlenmiş mi? Artık kesin olarak bilemiyorum.
Ama bildiğim tek şey varsa o da kırk yıllık dostluğumuzda Oktay Akbal ile yaşadıklarım arasına belleğimde en canlı kalanın belki de yaşanmamış olan o olay olduğudur.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları