Olmaz deme! Burası Türkiye...

10 Eylül 2017 Pazar

Son zamanlarda sıkça olduğu gibi bu kez de uzun uzun karşılıklı sessiz oturduk. Sessizliği o bozdu:
- Bakalım, daha neler göreceğiz?
Sinirlenmiştim:
- Şimdiye kadar gördüklerin yetmiyor mu? Daha ne olsun!
Sonra düşündüm. Kaç kez “daha beteri olmaz” deyip de daha ne beterlerini görmüştük.
Son olarak perşembe günkü Cumhuriyet’i okurken kapıldım aynı duyguya.
Olay şu:
Ankara’da İgilizce öğretmenliği yapan T.E.’nin geçenlerde kapısı çalınmış, açmış, gelen yönetici kendisini uyarmış:
- Sizden şikâyet var.
Açıklamış:
- Gözetleyenler şikâyet ettiler, ev içinde şortla geziyormuşsunuz. Perdeleri kapatın!
Yönetici iyi niyetini vurgulamayı da ihmal etmemiş:
-Sizin iyiliğiniz için uyarıyorum.
Olay tüyler ürpertici, bir kadının evi belli ki sistematik biçimde gözetleniyor ve özel yaşamının dokunulmazlığına tecavüz edilen kişi şikâyetçi olacağı yerde, yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali, gözetleyerek özel yaşamın dokunulmazlığını ihlal edenler şikâyetçi oluyorlar.
Ve “Herkes dilediği gibi giyinsin! Kimsenin başörtüsüne kıyafetine karışma!” sloganıyla açılan dönem, kendi evinde şortla gezenlerin baskı altına alınmasına varıyor.
Özel yaşamın ihlali serbest oluyor, evde şortla gezmek şikâyet konusu haline geliyor.
Normal toplumlarda şikâyetçi olması gerekenler şikâyet edilip uyarılıyor.

***

Garip bir durum, davacı olması gerekenler davalı, davalı olması gerekenler davacı.
Türkiye artık her alanda böyledir, çağdaş uygar dünyada serbest olan her şey yasaktır, yasak olan her şey ise serbest.
Çağdaş uygarlığı yakalayıp geçme iddiasıyla yola çıkan Cumhuriyetin yüzüncü yılına varmadan, çağdaş uygarlığın tersi olduk.
Bir ülkede vatandaşlara “yasamayı eleştirme, yargının bağımlılığına karışma, yürütmeden şekvacı olma, konuşma, muhalefet etme, iktidara biat etmekten geri durma” telkininde bulunuluyor, bu yönde iktidar ve/veya toplum tarafından yaptırım uygulanıyorsa orada demokrasi yok demektir.
Demokrasi olmayan otoriter toplumlarda yaşamak zordur.
Ama Türkiye o noktayı da aşmış, insanın artık evinde tek başınayken bile ne yiyeceği, ne içeceği, ne giyeceği başkaları tarafından dayatılan büyük gözaltı ülkesi haline gelmiştir.
Artık siyasete karışmadan, temel hak ve özgürlüklerini kullanmadan, sesini çıkarmadan, kendi köşesinde etliye sütlüye karışmadan kafasına göre takılmak da mümkün değil.
Evinde bile iktidar veya yandaşları nasıl uygun görüyorlarsa öyle yiyip içip giyinip düşüneceksin.
Artık bireye bırakılmış bir karış özgürlük alanı bile kalmamıştır.

***

Bugüne dek öyle şeyler görüp yaşadık ki “gayri bundan beteri olmaz” diyemiyorum, olur mu, olur.
Bir de bakarsınız ki T.E. istendiği gibi perdeleri kapatırsa bu defa da yönetici gelip şöyle bir uyarıda bulunabilir:
- Perdeleri açın! Evi gözetleyenler şortla dolaşmadığınızdan emin olmak istiyorlar.
Veya şöyle bir uyarı da mümkündür:
- Perdeleri kapattığınızdan evde çıplak dolaştığınızı düşünüyor evi gözetleyenler, bu düşünce de onları rahatsız ediyor. Perdeleri açın ve onların isteklerine uygun giyinin! Burası mazbut mutekit insanların mahallesi.
Artık bunu da yaşarsak, şaşırmayacağım ve o zaman bile “bundan beteri olmaz” demeyeceğim. Belli mi olur? Belki de perdeler açık, dayatıldığı gibi giyinik yaşadığımızda da bir rüya okuma makinesi yapılır ve her gece yatarken ona bağlanmak zorunluluğu getirilerek, matluba uygun, zararlı düşünceler içermeyen helal rüyalar görmemizi sağlayacak denetimler de bu yolla gerçekleşir.
Helallik denetçisi, kullanımı zorunlu rüya ölçerleri imal eden, partiye yakın ve halkın rüyalarının ortasına denetçi koyan işadamlarının firması da vatandaşın bu aygıtlara ödediği paradan kazandıklarıyla ülke ekonomisine ve kalkınmasına katkıda bulunur.
Olmaz deme!
Olmaz olmaz, burası Türkiye!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları