Vahim Hatalar

14 Haziran 2014 Cumartesi

Emekli Büyükelçi Onur Öymen’den, Musul’daki gelişmelere ilişkin üç saptama: 
1- Muavin konsolos üç gün önce “Gece uyku uyuyamıyoruz” diye uyarıyor. Karşılık olarak deniyor ki: “Orayı tek edip etmemek sizin takdirinize bağlıdır.” Oysa, 21 Mayıs’ta ABD, vatandaşlarını Irak’ın tehlikeli olduğu konusunda uyarıyor. Ama biz kamyonlarımıza bile “Orada Türkiye’nin itibarı çok yüksek, hiçbir şey olmaz” diyerek izin veriyoruz. İşte gördük, oluyor mu, olmuyor mu? Teröre karşı kahramanlık gösterisi olur mu hiç? Vahim hatalar bunlar. 
2- Suriye’deki çatışmalara taraf olmayacaktı Türkiye. Taraf olduğunuzda orada çarpışan grupların doğrudan hedefi durumuna düşüyorsunuz. 
3- Terör ile mücadele değil, müzakereyi benimsediğinizde gardınızı düşürmüş oluyorsunuz. AKP iktidarı, barış süreci adına PKK’ye angaje oldu. Kuzey Irak’a hiçbir zaman operasyon yapamayacağınızı herkes bildiğinden, orada terör örgütleri ellerini kollarını sallayarak dolaşabiliyorlar. PKK ateş açıyor, yol kesiyor, barış sürecini devam ettirme gerekçesiyle karşılık veremiyorsunuz. Eliniz mahkûm. Çünkü Türkiye, İmralı ile pazarlığa başlayınca, ABD sözcüsü alkışlıyor bu durumu.

Mezbaha Dersi
Büyük ölçüde laik, bütünlükçü ve bağımsız Irak’ın emperyalist çıkarlar uğruna parçalanmasının sonuçlarını yaşıyoruz:
ABD’nin “demokrasi” getirdiğini ileri sürerek işgal ettiği Irak’ta kavimcilik, ılımlısı ya da ılımsızı her türlü dincilik, kokuşmuş bir bataklık yarattı. Artık ülke olmaktan çıkmış Irak toprakları, İslamcıların Selefilik, Sünnilik, Şiilik, Vahabilik adına boğazlaştıkları bir insan mezbahasına döndü.
Emperyalist küreselleşme çağında “insan hakları ve özgürlük” teranesi eşliğinde ulus bütünlüğünün yerine hortlatılmaya çalışılan kan bağlarının, şeyhliğin, şıhlığın, seyyitliğin, ağalık ve beyliğin, aşiretçiliğin, tarikatçılığın, cemaatçiliğin, mezhepçiliğin bugün bölgeyi nasıl kan denizine çevirdiği görülüyor.
Hemen sınır dibimizde yaşananlar; Cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin, ulusal bütünlüğün ve bağımsızlığın ne denli önemli olduğunu kanıtlıyor kanıtlamasına da; bizdeki gerici-bölücü koalisyonu, kurucumuzun ve kuruluşumuzun simgelerini devlet nişanlarından bile silme peşinde!
Sıfıra sıfır elde var sıfırcı veliaht prensimiz çıkmış ekranlara, köküne kibrit suyu ektikleri “Türkiye Cumhuriyeti”nin diyor, “kimse gücünü test etmeye kalkmasın.”
Kime diyor? Suriye’de TIR’larla silah gönderdikleri, sırtlarını sıvazladıkları, elleriyle besledikleri, şimdi de gözümüzü oymaya kalkan şeriatçı takıma...
Üniversite sınavındaki testleri bile beceremeyen bir iktidar, tel tel dökülen istihbarat örgütüyle, komuta kademesinin birçoğu cezaevine atılmış ordusuyla, perişan olmuş dış politikasıyla mı güç gösterecek? Hem de yandaş, candaş bildiklerine...
İsmet Paşa’nın ünlü sözüyle, hadi canım sen de!..

Göndere Çekilen
Haberi, Siirt Mücadele gazetesinin 2 Haziran tarihli sayısında gördük.
Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi Siirt Gençlik Hareketi Derneği’nin açılış töreni yapılmış. Tören salonuna, Irak’ın kuzeyinde kurulmuş ABD mandası Kürdistan’ın bayrağı ile geçmişte önceleri Rusya, daha sonra ABD’nin kullandığı bir aşiret liderinin, Molla Mustafa Barzani’nin büyük boy posteri asılmış.
Geçen haftanın başında yayımlanan bir başka habere göre de, babasının kızı Sümeyye Erdoğan, Siirt’teki bir imam okulunda konuşmuş:
“Siirt’in ilim geleneği, âlim ve evliyalar, yaşanan acıların panzehiridir. Bizim referans noktalarımız onlardır.”
Önerilen belli: Türk bayrağı indirilip yerine Nakşibendi şeyhlerinin bayrakları göndere çekilirken âlim ve evliyalara sığınacağız.

Zavallılık 
Pohpohlana pohpohlana adım adım geldikleri devlet içinde devlet olma konumunu tamamladıklarına inanıyorlar. Ağızlarından çıkanı kulaklarının da çok iyi duyması, bu yüzden.
Ağrı Belediye Başkanı Sırrı Sakık’ın “Kazım Karabekir gibi katliamcıların adlarının Ağrı’dan kaldırılacağını” duyurmasının peşi sıra Hakkâri Milletvekili Adil Zozani, “Türkiye’nin kurucu unsuru dediğiniz siyaset doktrini, Kemalizm dediğiniz şey, aslında bir parça Hitler’dir, bir parça da Mussolini’dir” gibi bir şeyler geveledi.
Bunları söyleyenlerin gidip kapılandıkları kişi de, bilindiği üzere, İmralı’daki Sayın Abdullah Bey.
Kazım Karabekir “katliamcı”, Abdullah Bey barışsever! Atatürk “Hitler ve Mussolini”; Abdullah Bey ise baştan aşağı bir özgürlük abidesi!
Zavallılık bu kadar olur.

Turşu
Suçluyu buldu: Komutan! Bayrağı indireni “indirmemiş”. Komutan, bayrağı indireni “indirseydi” ne olacaktı? İşte orası karışık. Çünkü, Lice’de çıkan çatışmada “indiren”lerin silahlarını toplatıp soruşturma açtıran kendisiydi. “Genelkurmay artık bana bağlı” diye övünüyordu: Sorun çıkınca “Ben mi sorumluyum?” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Devleti lahana turşusuna çevirdi, şimdi yüzünü ekşitiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şamar örnekleri 6 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları