Korkuyorum…

15 Haziran 2014 Pazar

Ülkemin içine düştüğü durumdan korkuyorum. Gizli kapaklı çevrilen dolaplardan, milletten gizlenen pazarlıklardan, “Allah” diye diye,“Allahuekber” nidalarıyla cinayet işleyenlerle yapılan anlaşmalardan …
Sınırlarımızda yer alan, sınır tanımayan savaşlardan ve bu savaşlarda hükümetin oynadığı rolden korkuyorum.
Rehin alınan ya da kaçırılan diplomatlar, aileleri, çoluk çocukları ve TIR şoförlerinin öldürülmesinden korkuyorum. Radikal dinci örgütlere maddi manevi yardım eden, destekleyen; cihat savaşçılarına arka çıkan, İslamcı militanları kollayan bir hükümetin hâlâ iktidarda olmasından korkuyorum.
Bugüne dek her fırsatta ayırımcılığı körükleyen, şiddeti yücelten, kendi gibi düşünmeyeni düşman sayan Başbakan’ın mezhep kavgalarını körüklemesinden korkuyorum.
Davutoğlu’nun, artık komedi söylemine dönüşen “Kimse Türkiye’nin sabrını test etmesin” tümcesini, daha nice nice felakette tekrarlayacağından korkuyorum…
Yalan olduğu bin kez kanıtlanmış yalanların tekrar tekrar söylenerek gerçekmiş gibi yutturulmasından ve milletin bunları yutmasından ya da çıkarları gereği yutarmış gibi görünmelerinden korkuyorum…
Afganistan ya da Ortadoğu ülkeleri… Hiç fark etmez… Dinin, inancın, mezhepçiliğin siyasete alet edildiği her toplumda, rezilliğin, felaketin hükmettiğini göremeyenlerden korkuyorum.
11 yaşındaki kız çocuklarına “nasıl iyi gelin olunur” dersi verilmesinden; Musul’daki olaylardan “Gezi-kafalıların” sorumlu tutulmasından; daha birkaç ay önce yaşadığımız yolsuzluk olaylarının üstünün kapanmasından; bilinçsiz yapılan termik ve nükleer santrallarla doğanın katledilmesinden; İstanbul’un geri dönüşümü olmayan bir biçimde yağmalanıp, yaşanmaz bir cehenneme dönüştürülmesinden korkuyorum.
Bir daha hiç ama hiçbir konuda yazı yazmak istememekten korkuyorum…

***

Sevgili okurlar, iki gün önce Metin Altıok Şiir Ödülü; Gülten Akın’ın “Beni Sorarsan” kitabına (Yapı Kredi Yayınları) verildi. Doğan Hızlan, Hilmi Yavuz, Güven Turan, Talat Sait Halman, Ali Cengizkan, Haydar Ergülen ve Eray Canberk’ten oluşan seçici kurul oybirliğiyle aldı kararı. Gerekçede şunlar vurgulandı:
“Şiiri hayatın ‘anlam’larından biri kılan tutumu… Her türlü yalnızlığımızdan yeni bir dil kurabilme yeteneği… Ve Türkçenin büyük şiir geleneğini daha da büyüten şiirinin derinliği…”
Sevgili Gülten Akın’ın o dingin, o hüzünlü ama aynı zamanda dirençli, yol gösterici şiirini hep çok sevdim. “Ah, kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya” dizelerinden bu yana nice yıllar, nice badireler geçti, nice “yorgun sevi”ler… Usul usul sevmeler, aşklar, kavgalar, şiirler geçti... “Şiir bizim eski suç ortağımız/ Biz ne işledikse onunla işledik.”
“Beni Sorarsan” kitabından birkaç dize:
“Beni sorarsan,
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere
Sarı yaseminle gül arasında
Dağların mor baharıyla
Sis arasında
Denizle göl arasında”
Ama galiba bugün kalbime en yakın olan Gülten Akın dizeleri şunlar:
“Ben yoruldum gidiyorum/ Kendi endişeni kendin seç”.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları