‘Dilsiz’ milliyetçiler!

25 Eylül 2017 Pazartesi

Yarın 26 Eylül, Dil Bayramı’nın 85. yılı, Türkçeyi sevenlere kutlu olsun.
Kişinin kendisini milliyetçi olarak görmesinden bağımsız olarak bilinmesi gereken bir gerçek var: Milliyetçilik dilde milliyetçilikle başlar. Tarihsel gelişmesiyle birlikte incelenirse, insanları birleştiren ve ulus kavramının doğuşunu sağlayan birincil araç dildir.
Milliyetçilik dil ile başlar
Bu bilinçle davranan Cumhuriyetin kurucuları, yaklaşık yüzyıl önce Ziya Gökalp’ın, Vatan şiirinde
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur,
Köylü anlar mânasını namazdaki duanın...
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Huda’nın...
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın!
diyerek sergilediği görüşünün gereklerini yerine getirdi. Cumhuriyetle birlikte eğitimde ve kültürde Türkçeye önem verilmesi; Türk Dil Kurumu oluşturulması; Türkçe üzerinde yerli ve yabancı bilim insanı dilbilimcilere araştırmalar yaptırılması ile dilin gelişmesine büyük emekler verildi.
Bu ülkenin özellikle siyasal İslamcı sağcıları, öteden beri Türkçeye soğuk, giderek düşmanca bakar. O kadar ki, yalnızca namaz zamanı, gelin birlikte dua edelim çağrısı olan ezanın Türkçe okunmasına bile katlanamaz. Nitekim 1932 -42 arası isteğe bağlı, 1942 sonrasında yaklaşık sekiz yıl zorunlu olan Türkçe ezanı Demokrat Parti, 1950’de iktidar olur olmaz kaldırdı. Yine de siyasal İslamcılar, ezanın çok kısa bir süre için de olsa Türkçe okunmuş olmasını bu ülkenin halkına karşı yapılmış olan en büyük zulüm olarak görür ve sürekli dile getirirler.
Oysa yeryüzünün bütün ulusları, başta Reform sonrasının Avrupa ülkelerinin halkları olmak üzere, kendi anadilleriyle dua ederler. Kendi dilinde dua etmek en doğal insan hakkıdır.
Ülkede dil birliğinin sağlanmasının ana dayanaklarından biri olan Köy Enstitülerini kapatan Demokrat Parti, içeriğinin virgülüne dokunmadığı tek parti döneminin anayasasının dilini, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adıyla Osmanlıcaya dönüştürdü. Bu büyük eskiye dönüş, kaçınılmaz olarak hukuk, eğitim ve kültür alanlarında geçerlilik kazandı. Böylece, halkın kullandığı Türkçeden kopuk bir Osmanlıca kullanan seçkinler dili oluştu.
‘Türkçe ile felsefe yapılamaz’
Bu sözler 2003’ün Martı’ndan bu yana ülkeyi önce başbakan, 14 Ağustos 2014’ten sonra da cumhurbaşkanı olarak yöneten Recep Tayyip Erdoğan’a aittir (24 Aralık 2014, basın)!
Bu sözlerin anlamı çok açıktır; Türkçe ile dua edilmeyeceği gibi, bilimsel üretim de yapılamaz. Burada asıl karşı çıkılan tek başına Türkçe değildir; Gökalp’in de bu topraklarda gelişmesi için öncülük ettiği bilgilerimizin oluşmasının ana kaynağının olgular, deneyler, gözlemler ve usavurmalar olduğu gerçeğinin benimsenmemesidir.
Oysa Türkiye’de ve diğer ülkelerde anadili Türkçe olan milyonlarca insanı küçümseyen bu görüş, bir önyargıdır; bilimsel ve nesnel olarak da doğru değildir. Orhun Yazıtları’ndan günümüze Türkçe yazılan ve yabancı dillere çevrilen çok sayıda düşünce, bilim ve sanat eseri vardır. Hem Türkçe ile felsefe yapılamazsa, neredeyse her gün tekrarladığınız Yunus Emre’nin Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü dizesini söyleyebilir miydiniz? Ya da Nâzım Hikmet, Türk Köylüsü şiirine ,
“Hoca Nasreddin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir” diye başlayabilir miydi?
Çok önemli bir nokta daha var. Bu ülkenin milliyetçi geçinen kimi siyasetçi ve düşünürleri, önce siyaseten Türk-İslam sentezine sarılarak, sonra da Türkçe ile felsefe yapılamaz diyenleri sahiplenerek Türkçeye en büyük zararı veriyorlar.
Dil Bayramı’nı tüm bu olumsuzluklara aldırmadan kutlamak ve Türkçeyi sürekli olarak sahiplenmek gerekiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları