Ayşe Yıldırım

Huzur hakkı

28 Eylül 2017 Perşembe

Tam 21 yıl boyunca çalışmış Cumhuriyet’te. Maaş, telif neyse almış. Yetmemiş ‘az’ bulmuş ve bu zamana dek vakıf yönetiminde bulunan kimsenin almadığı ‘huzur’ hakkını da almış. Sözünü ettiğimiz kişi eski bakan, eski İBB genel sekreteri…
Hani Akın Atalay’ın deyimiyle bu beyefendinin ‘şikayet etme motivasyonunu’ göstermesi açısından önemli bir ayrıntı.
Bu zat, dört Cumhuriyetçinin hâlâ içeride tutulduğu Cumhuriyet’e operasyon davasının başrolünde oynuyor. Mahkemede ‘yalancı tanıklığı’nı Akın Atalay ortaya çıkardı. Cumhuriyetçilerin gözaltına alındığı gün polise elinde Cumhuriyet’in kupürleriyle koşan zat, meğer o kupürlerin aynısını Saray’a da göndermiş ve yalvarmış:
“Son ümidimiz sizsiniz. Ne olur devreye girin ve Cumhuriyet gazetesini bize verin.”
“Biz” dediği kim?
Kendisiyle aynı gün tanıklık yapan Aydınlık gazetesinin yazarından söz ediyor anlaşılan. Pardon, “Gök tanrı şahit ki Türkiye’nin en iyi yazarı…”
Öyle ki savcı da buna kani olmuş ve Cumhuriyet davasında tanık yapmış. Çalışmadığı, tanımadığı insanların gazeteciliğini yargılama ve mahkûm etme hakkını da kendinde bulmuş.
Çünkü neymiş, 1983’te Cumhuriyet’te bir dizi yazısı çıkmış. Mülkiyet duygusu hayli gelişkin bu ‘büyük yazar’ yazı dizisi çıktığı için de kendisini gazeteden sorumlu hissetmiş.
Kalemini ‘satmış’ birisinden söz ediyoruz.. Ben demiyorum, kendisi diyor. 2011 yılında kaleme aldığı “En büyük milliyetçi Fethullah Hoca” yazısı için mahkemede “Güneş gazetesi yönetiminin baskısı ile bu yazıyı yazdım” dedi. Gerçi mahkemede öyle dedi ama bir gün sonra katıldığı bir radyo programında o yazının aslında ‘mizah yazısı’ olduğunu iddia etti.
Ortada ya akıl sağlığı yerinde olmayan bir ‘büyük yazar’ ya da yalancı bir ‘tanık’ var.
İşte bu ‘tanık’ın gazetesinin dünkü birinci sayfasında yer alan ikinci manşeti (yani ikinci büyük haberi. Bu adamların yüzünden gazetecilikle ilgisi olmayan herkes gazetecilik terminolojisini de öğrenmek zorunda kaldı ya..) okuyalım:
“Almanya’da ibre Avrasya’ya dönüyor”
Merkel’in partisi birinci olsa bile Almanya’daki sandıklardan sürpriz sonuçlar çıktı. Seçimlerde Atlantikçiliğin merkezi Amerikan hegemonyasına karşı birleşen güçlerin kazandığını söyleyebiliriz.”
Haberin spotunda ne demek istediklerini daha açık yazmışlar:
“Seçimlerden sonra sonuçların tartışmaları arasında baş köşede AfD’nin üçüncü parti olarak Federal Meclis’e girmesi oldu. ‘Sol’ etiketli partiler faşizmin hortladığını iddia ederek eylemler başlattı. Ancak AfD’nin programındaki en önemli başlıklar iktidarın ve muhalefet partilerinin savundukları arasında yer alıyor. Bu görüşleri Avrupa ve Almanya’nın Atlantik’ten uzaklaşıp Avrasya’ya yakınlaşmasını temsil ediyor.”
Evet, açıkça ırkçı parti AfD’ye güzelleme düzen bir haber.
Cumhuriyet’i yargılamaya kalkan, gazeteyi Saray’dan dilenenlerin gazetecilik anlayışını bundan daha iyi bir örnek anlatamazdı.
Hadi siz gidip Saray’dan kendinize başka bir gazete dilenin. Bize de bir huzur verin. Size verecek “huzur hakkımız” da gazetemiz de yok.
O duruşmada bir şey daha oldu biliyorsunuz. Star ve Sabah gazeteleri daha ara karar bile çıkmadan arkadaşlarımızın ‘tutukluluk hallerinin devamı’ yönünde karar verildiğini duyurdu. Mahkeme Başkanı, Ahmet Şık’ın bu haberleri sızdıranlar hakkındaki suç duyurusunu kabul etti. Peki ne mi oldu? İki gündür bu yandaşlar ve onların yancıları “efendim ortada büyütülecek bir şey yok”muştan tutun da “mesleki-teknik bir hata”ya, “alt tarafı beş dakika kalan bir tweet”mişe dek bir sürü bahaneyle bağırıp duruyorlar.
Beyler, Cumhuriyet.com.tr’nin Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’i 55 saniyelik bir tweet nedeniyle siz linç ettiniz. 30 gün tutuklu kalan Güven hâlâ yargılanıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları