Aşırı Sağın Arkasında...

29 Eylül 2017 Cuma

Almanya’da seçim sonuçları, aşırı sağın, faşist hareketin “rehabilitasyonu”, “meşrulaşması” yönünde tehlikeli bir gelişmeye işaret ediyor. Seçimlerde aşırı sağcı AfD partisi yüzde 12’nin üstünde bir oy oranı ile parlamentoya girdi. Merkez sağ CDU ve merkez sol SPD oy yitirdi. Yeşillerin ve Sol partinin oylarını korumakla birlikte siyasette belirleyici olabilecek etkiye sahip olmadıkları anlaşıldı. Önceki seçimlerde parlamento dışı kalmış olan Liberal parti FDP yeniden Federal Meclis’te.
Sonunda Merkel bir koalisyon hükümeti kurarak şansölyeliğini sürdürecek. Koalisyon hükümetlerine alışık Almanya için bu tablo sürpriz değil. Sürpriz olan aşırı sağın parlamentoya güçlü bir şekilde girmiş olması.

***

Artan yoksulluk ve bölgesel savaşların tetiklediği göç karşısında devletlerin sınır kapatan korunmalı stratejileri hem acımasızdır, hem de aşırı sağın popülist propagandasına güç veriyor. Demokratik haklardan uzak İslam ülkeleri onaylamadıklarını söyleseler de o ülkelerden beslenen terör, bölge ülkelerindeki politikalara aktif müdahale peşindeki devletlerin işini kolaylaştırıyor.

***

Ne oluyor? Faşizm dünya çapında tırmanışa mı geçti? Eğer öyleyse faşizmden çok çekmiş dünya halkları bu gidişe karşı ne yapacak? Aşırı sağın, ırkçı partilerin yükselişinin gerçek nedenleri üzerinde durmak gerekmez mi? Görünen gerçeklerin arkasına bakmakta yarar yok mu? Bu türden bir değerlendirme yapabilmek için küresel çapta aşırı sağın durumuna bakmak iyi bir başlangıç noktası olmaz mı?

***

Kendi bölgemizden başlayalım. Ortadoğu’da otoriter yönetimler iktidarda. Demokratik haklarla en küçük bir ilintisi olmayan, bu yönde bir gelişme için en küçük bir umut taşımayan ülkeler grubu bölgeyi belirliyor. Krallar, sultanlar, emirler bölgenin hâkimi. İran’da Ayetullahların egemenliğinde, katı din kurallarına bağlı, şimdilik değişmesi mümkün görünmeyen bir iktidar-devlet var. Irak, Kuzey’i ile Güney’i ile ABD işgali sonrasının demokratikleşme ile ilgisi olmayan travmasını yaşıyor. Türkiye’de ise iktidar, hep söylediğimiz gibi son anayasa değişikliği ile otoriterleşme yönünde attığı adımlara yeni bir ivme kazandırdı.

***

Tabloya, Uzakdoğu ve ABD’deki gelişmeleri de eklemekte yarar var. Bu da arızi, gelip geçici, konjonktürel bir olayla karşılaşmadığımızı, nedenleri konusunda biraz daha düşünmek gerektiğini gösteriyor. Bu yükselişin arkasında başka nedenler, yönlendirilmiş stratejiler, karşılıklı ön almayı amaçlayan politikalar var.
Kapitalist küresel ekonomi artık krizlerle baş edemiyor; iflasını ilan etmek yerine direnmeyi seçiyor. Derinleşen küresel gelir dağılımı bozukluğunun, ülkeler arası eşitsizliğin tetiklediği bu durumun emperyalist kapitalist devletlerin politikalarını şekillendirdiği, müdahaleci politikalara destek arayışının ise aşırı sağı güçlendirdiği ortaya çıkıyor.
Avrupa ülkelerinde güçlenen aşırı sağı tahlil edenler yalnızca bu ülkelerdeki yükselişin görünür nedenlerine değil, ülkelerin iç dinamiklerine, sınıfların konumlanışına, dünya çapında hızlanan paylaşım savaşlarına, ekonomik politik kamplaşmalara, yeni mevzilenişlere dikkatle bakmalıdırlar.

***

İşin sol açısından anlamı ise, daha önceki tarihsel bilgileri hiç unutmaksızın, aşırı sağın yükselişini önleme görevinin, iktidar perspektifi ile hareket edecek olan sola düştüğünün bilinciyle hareket etme zorunluluğudur. Aşırı sağa karşı denge unsuru olmak için değil, bu yükselişin kaynağını kurutabilecek olanın yalnızca solun iktidarı olacağını anlamak ve anlatabilmek için.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları