Gitti ‘Başkan Barzani’, geldi yine ‘Aşiret Reisi’!

29 Eylül 2017 Cuma

Kuzey Irak’taki referandum, Cumhuriyet davası ile çakışıp da kendi derdimize düşünce meseleye uzak kaldık. Tabii tepkileri, öfkeleri, “tekdir” ve tehditleri takip etmedik değil.
Dış politik analiz, yorum ya da spekülasyona gitmek haddimi aşar, ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerindeki bir vurgu üzerine kendi ilgi alanım çerçevesinde bir iki söz söyleme arzusu duyuyorum.
Aslında ilk değil, Erdoğan bunu daha önce de gündeme getirmiştir; Bahçeli başta olmak üzere pek çok başka siyasetçi de sık sık getirdi ve getirmeye devam ediyor.
Barzani’nin aşiret aidiyeti, liderliği ve bunun “devlet”lik hali üzerinden değersizleştirilmesi, küçümsenmesi, aşağılanması bu…
Bağımsızlık Referandumu”nu fırsatçılık olarak değerlendirip tehditler savuran, vanaları kapatma ve açlıkla terbiye etmeden dem vuran Cumhurbaşkanı, epeydir dilinden düşürdüğü “aşiret” vurgusuna da geri dönüş yaptı. Kuzey Irak’tan bahisle Barzani’yi kastederek “Sadece bir şahsın ya da aşiretinin hayat alanı değildir” dedi.
Bu vurgu, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi söz konusu olduğunda nasıl konjonktürel bir “gelgit”te dış politika yürütüldüğünü Erdoğan’ın söylemi üzerinden açık seçik örnekleme imkânı verir bize.
Hatıraları canlandıralım:
2007 yılında terörle ilgili bir mesele Kuzey Irak’la da bağlantılı olarak gündeme geldiğinde kendisinin başbakan olarak muhatabının Barzani değil, Irak merkezi yönetimi olduğunu söyleyen Erdoğan, “Bir kabile reisiyle ben görüşemem” dedi.
Ama sonra bu yaklaşımından vazgeçerek Kuzey Irak’ı, daha açık deyişle “Irak Kürdistanı”nı ziyaret eden ilk Türk lider olup oralarda “Dostum Barzani”, “Başkan Barzani” ifadelerini işlerliğe soktu.
Arkası da geldi, İstanbul’da Başbakanlık Ofisi’nin kapıları ardına kadar Barzani’ye açıldı ve o, kelimenin tam anlamıyla bir “devlet başkanı” gibi karşılanır oldu.
Şimdiyse başa dönüyoruz! Üstelik sadece “Aşiretsin sen” şeklinde küçümseyici bir imanın ötesinde Gülen meselesinde olduğu gibi bir “aldatılma”dan da bahis açılıyor.
Merak ediyorum, dış politikada, uluslararası ilişkilerde böyle bir dil kullanımının karşılığı var mı? Yani bir dönem can-ciğer kuzu sarması olduğunuz odaklarla sonra kanlı-bıçaklı olunca bunu “Aldatıldım, Allah affetsin” lafzıyla geçiştirmek anlaşılabilir tavır mı?
Yoksa “çıkarlar” üzerinden bir değerlendirmeye gitmek daha mı makul ve de makbul?
Yani, çıkar ortaklığınız varken “Gülen Cemaati”, “Hizmet Hareketi”, “Muhterem Hocaefendi” iken, çıkar çatışması belirince “Paralel Devlet”, “FETÖ”, “İblis”, “Deccal”, vs. olduğu gibi…
Çıkar ortaklığı varken “Dostum Barzani”, “Başkan Barzani”, çıkar çatışması belirince “Kabile Reisi”, “Aşiret” falan filan, öyle mi?!
Ayrıca bir de “aşiret” denilen yapıyı değerlendirme noktasında, akademik gözle bakıldığında özensiz, yetersiz ve harcıâlem tutum alış içinde olunduğunu düşündüren bir durum var.
Aşiret, bir siyasal örgütlenme biçimidir ve devletle ilişkisi de iki yönlü geçişlilik gösterir. Özellikle de tarihten bugüne Ortadoğu coğrafyasında…
Gün olmuş, aşiretler ve aşiret konfederasyonları denilebilecek beylikler, emirlikler devletleşmiş; gün olmuş aksi istikamette devletler, imparatorluklar çökmüş, onların içinden beylikler, aşiretler ortaya çıkmıştır.
Osmanlı da “400 çadırlık bir aşiret”ten doğuş bulmuştu, unutmayın! (Ne diyordu Namık Kemal, “Hürriyet Kasidesi”nde: “Cihangirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten”.)
İslâm devleti de kabileden, kabilelerden çıktı. Ve “devlet” olunduktan sonra dahi “ümmet” bağı, “kabile asabiyesi”ni aşmada zorlandığı için İslam tarihi “Dört Halife Dönemi”nden itibaren kanlı çatışmaların hiç eksik olmadığı bir süreç olarak karşımızdadır.
Aşiret öyle ha deyip de bir kenara atılacak bir oluşum değil. Ortadoğu’da pek çok devletin “toprağı”nda, yani mayasında, hamurunda, harcında aşiret vardır.
O yüzden Barzani’yle uğraşma yolunda aşiret vurgusu doğru strateji değil ve çok tehlikeli; maazallah bumerang etkisi yapar!
Aşireti küçümsemeyin, tarihinize bakarlar, küçümsenenlerden olursunuz!..  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları