Özgür Mumcu

Koltuklar giderken

05 Ekim 2017 Perşembe

Sovyetler Birliği döneminde Batılı gözlemciler ülkedeki siyasi gelişmeleri anlamak için özel teknikler geliştirmişti. Böylelikle adına Kremlinoloji denen bir dal doğmuştu. Bir toplantıda duvara asılı bir fotoğrafın kaldırılması, askeri törenlerde protokol sıralamasındaki değişiklikler, gazetelerde haberlerin veriliş şekli, resmi açıklamalardaki satır araları didik didik ediliyordu. Kremlin kapalı bir kutuydu. İktidar cephesinde ne olup bittiğini anlamak için en ufak ipucunun bile peşine düşülmekteydi.
Bugün Kremlinoloji kapalı toplumları anlamak için hâlâ başvurulan bir araç. Memleketimizde de bu dala özgü tekniklere başvuruyoruz.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın istifasıyla başlayan dalga Düzce Belediye Başkanı’nın istifasıyla devam etti. Sırada Ankara, Bursa, Balıkesir, Bolu, Gaziantep’in olduğu iddiaları dolaşıyor.
Sayın Erdoğan’ın Melih Gökçek’in istifa edeceği iddialarına verdiği yanıt Ankara’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemez belediye başkanının zorda olduğunu gösteriyor: “Şu anda böyle bir şey yok. Ama bundan sonra da olmayacağı anlamına kesinlikle gelmez. Çünkü bir değişimi dönüşümü biz seçime kadar yaşıyoruz, yaşayacağız ve o metal yorgunluğu dediğim konu, tüm bunları kapsayan bir konuydu.”
Melih Gökçek’in olan biteni “fitne” diye değerlendirmesi de suyunun ısındığını gösteriyor. Geçmiş tecrübelerden iktidar çevreleri ne zaman fitneden bahsetse çatışma ve ayrılığın eli kulağında olduğunu biliyoruz. Cemaatle ilk kavga emareleri belirdiğinde hem cemaat hem de iktidar çevrelerinin nasıl “aramızda fitne çıkaramazsınız” diye canhıraş bir şekilde kendilerini paraladıklarını hatırlamak kâfi.
Kim istifa edecek, kim etmeyecek bilemem. Çok da umurumda değil. Hayat hangi AKP’li belediye başkanının koltuğunu koruyacağını, hangisinin “reis”in gözünden düştüğünü merak etmekle geçirilmeyecek kadar kısa ve güzel.
Aklımı meşgul eden ve memleketimiz için üzülmeme yol açan kamu idaresinin tamamen tek bir kişinin iradesine bağlanması. Başbakanla mı ters düştü, adamcağız ortadan kayboluveriyor. Makamındayken kendini dilediği kadar büyük kudret sahibi zannetsin, İçişleri Bakanı bir anda unutuluveriyor. Sayın Erdoğan kayyım atama işini çok sevmiş olsa gerek, kendi partisinde de sürekli birilerini gönderip yerlerine başkalarını kayyım atıyor.
Oysa o çok sevimli AKP programı “Parti içi demokrasi, bireyin ve azınlık görüş sahiplerinin hukuki ve demokratik yarışma hakları sağlanarak geliştirilecektir” demekle yetinmemiş “partimiz sadece kendi içinde değil, parlamento ve toplum içinde de kolektif iradenin tekil iradelerin yerini almasını sağlayacaktır” diye de eklemişti.
Yani bırakalım çoğulcu özgürlükçü demokrasinin temel kurallarını, kendi parti programını da senelerdir çiğneyip ezen bir parti söz konusu.
İki ihtimal var. Ya AKP’nin başından beri gizli bir ajandası vardı ve demokrasiye asla inanmamıştı ya da zamanla tek bir kişinin komutasına girerek bir parti kimliğini yitirerek amorf bir yapıya dönüştü.
Her iki durum da memleketimiz için acıklıdır.
Yazıya AKP programından bir bölümle devam etmek yerinde olacak: “Çoğunluğun oyunu alanlar iktidara gelir, tüm ülkenin ya da yerel yönetimlerin sorumluluğunu üstlenirler. Ancak yarışı kazanmak ve iktidara gelmek çoğunluğun iradesini mutlaklaştırmaz...”
Bunu da reislerinin gözünden düştükleri için koltuklarını yitiren zavallılar okur okur ağlar artık. Özetle, AKP’ye artık parti falan denmez. AKP Sayın Erdoğan’ın iradesini yerine getirmekle görevli bir otomattır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları