Sıkıcı Konular Bunlar

06 Ekim 2017 Cuma

Türkiye Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerindendir. Konseyi kuran Londra Antlaşması 5 Mayıs 1949’da, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ise 4 Kasım 1950’de Roma’da onaylandı. Türkiye sözleşmeye evet diyenler arasında yer alıyor. Şimdi ise bu sözleşmenin hükümlerine göre çalışan uluslararası mahkemenin, AİHM’nin karşısına sık sık çıkan, eylem ve kararları öncelikli olarak yargılanan ülkeler arasında ön sıradadır Türkiye.

***

Konsey ile Türkiye ilişkilerinin iyi durumda olmadığını biliyoruz. Çünkü geçen nisan ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türkiye’nin siyasi ve hukuksal açıdan denetlenmesine karar verdi. Türkiye, ilişkilerin yeniden iyileşmesi için bu denetime razı olmak, bir takvim kapsamında eleştirilerin gereğini yerine getirmek durumunda.

***

Hangi aşamadalar bilmiyoruz. Bildiğimiz istekler arasında Türk Ceza Kanunu’nun medyayı, gazetecileri yakından ilgilendiren kimi maddelerinin değiştirilmesinin de bulunduğudur. Örneğin Türk Ceza Kanunu’nun gazetecilere karşı sıklıkla ve kolayca kullanılan 216’ncı (halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama), 299’uncu (Cumhurbaşkanı’na hakaret), 301’inci (Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, devletin kurum ve organlarının aşağılanması) ve 314’üncü ve bağlı maddelerin gözden geçirilip düzeltilmesi de bulunuyor. AKP hükümetleri şimdiye kadar bu konuda adım atmadığı gibi, olağanüstü hal koşullarında söz konusu maddeleri daha ağır bir şekilde uygulamayı seçti.

***

İlişkilerin iyiye gitmediğini gösteren belirtiler arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ndeki davalar da gösterilebilir. Acil koduyla kabul edilmiş başvurular arasında Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin başvurusu da var. AİHM bu konuda hükümetten savunma istedi. Hükümet gerekli savunmayı süresi içinde gönderemedi ve 6 hafta ek süre talep etti. Rivayet odur ki, AİHM hükümetten altı değil üç hafta içinde, 24 Ekim tarihine kadar savunmasını, artık hukuksuz uygulamalar nasıl savunulacaksa, göndermesini istedi.

***

Avrupa Konseyi ile ilişkilerde iyi gitmeyen bir diğer konu ise Türkiye’nin AİHM’ye, süresi dolan hâkim üye Işıl Karakaş yerine önerdiği adayların kabul edilmemesi oldu. Yani neresinden baksanız durum vahimdir. Ama Türkiye sözleşme hükümlerine hangi gerekçe ile olursa olsun uzun süre uymazlık edemez. Ya da olağanüstü hali sürekli hale getirme yönünde bir karar vererek Konsey üyeliğini tehlikeye atmayı seçebilir. Burada hiç kuşkusuz Türkiye’de demokrasi için mücadele ettiklerini söyleyenlerin de bir sözü, bir seçimi olacaktır.
Dış faktör iç faktör demeden bu konunun gündemde tutulması gerektiğini savunanları ciddiye almak gerekmez mi?

***

Emperyalist batının mahkemesine mi kaldık diyen varsa onlar da rahat olsunlar; hayır, oraya kalmamışızdır. Soruşturmaya müdahil olmak isteyen Birleşmiş Milletler’e de kalmamışızdır herhalde. Onlara kalmayınca iç hukuk yollarının tüketilmesine bir türlü yol vermeyen Anayasa Mahkemesi’ne kalmış olabilir miyiz? Ama o da özellikle gazetecilerin durumu konusunda karar verememekte, yargılanan gazetecilerle ilgili AİHM kararlarını beklemekte, sulh, asliye ya da ağır ceza mahkemeleri ise gözlerini her ikisine birden dikmiş, ellerindeki tutukluları tuttukça tutmakta bir sakınca görmemektedirler.

***

Ulusal ya da uluslararası mahkemeler, evrensel olduğu söylenen hukuk ilkeleri, bu mahkemelerin savsaklama yöntemleri konularında bilgi sahibi olmak ne kadar devrimci bir iştir, bilemedim ben artık!
İş midir yani...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları