Feyzi Açıkalın

O stadı milli marşı ıslıklayanlar yaptı

11 Ekim 2017 Çarşamba

Hep söylerim, spor salonları ve stadyumlar bizim ülkenin "sosyolojik okuma alanlarıdır", laboratuvarıdır. Oralarda anlarsınız memleketin ahvalini.

Laboratuvar dedim de, tabii ki malzeme ve yer seçimi de önemli. Tanık olacaklarınız, hangi
spor dalını nerede izleyeceğinize de bağlıdır. Misal, milli maçlar duygu doludur. Hele bir de
ülke siyasi tansiyonu şöyle ya da böyle gerilmişse, turnusol kağıdı gibi faş eder orada, insanlar
biriktirdiklerini.

Eskiden maçlardaki sessizlik gerektiren her türlü seremonide, biraz mizah yüklü akortsuz
sesler çıkardı. Örneğin, saygı duruşunu yırtan bir ses tuttuğu alakasız bir takımın adını
haykırır, hafiften gülüşmeler gelirdi. İnsanlar utanırdı başkaca reaksiyon vermeye.

1990 sonrasında, artan terör ve gelen şehitler nedeniyle stadyumlarda milli marşlar
okunmaya başlandı. Terörü yeren sloganlar eşliğinde seslendirilen milli marş sonrasındaki
tezahüratlar, son yıllarda tekbir ve benzerleriyle zenginleşti.

Sonuçta, özellikle stadyumlardaki oyunun gidişiyle ilişkisi olmayan “dışa vurumlar!” yıllar
içinde kanıksandı. Stada izleyici olarak giren de terlerdi! Oyunun kurallarından olan kötü
tezahüratları ayıplamak yoktu.

Dün bir ilk yaşandı; ampute milli takımımızın İngiltere ile yaptığı maç öncesi ve konuk takımın
ulusal marşı okunurken ıslık ve yuhalamalar duyuldu. Sonrasında tribünlerdeki aklı selimin,
“bir kısım insanımızın!” karşı koyması ile alkış ıslığı örtmeye çalıştı.

Tribüne pek adım atmamış sosyal medya kullanıcısı, haklı olarak ıslıklamayı çok ayıpladı.
Aslında kafalarından (aynen benim de olduğu gibi), “Bu ülke böyleydi de biz mi bilmiyorduk,
yoksa son on beş yılda mı bu hale geldik?” sorusu geçmekteydi.

En kötüsü ise, “Ampute takıma bile...” ile başlayan yorumlardı. Onların bütün uğraşı, “bile”
olarak kabul edilmemek üzerineydi. Tribündeki duyarsız, cahil azınlıktan çok farklı olduğunu
bildiğim (en azından benim izlediğim!) sosyal medya bile engelli olmayı anlayamıyordu.

Üstüne maç sonrasındaki, “Ulan o stadın parasını Beşiktaş mı verdi, biz verdik onu!” telefon
konuşmasını, Gençlik ve Spor Bakanı’nın ilginç mimik ve jestleri eşliğinde naklen izledik.
Sosyal medya bu söze de kızdı. Parayı kimin vergilediğini sorguladı.

2012 Londra Paralimpik Oyunları’nı baştan sonra akredite olarak izlemiş, dolayısıyla engelliye
yaklaşımın ne olduğunu öğrenmiş ve de yaşamı tribünlerde geçmiş bir insan olarak ben
parayı kimin verdiğini biliyordum.

Stadın parasını, kim olursa olsun rakip takımı yuhalamayı adet edinen, ulusal marşlarının
okunmasına bile dayanamayan o “sabitlenmiş yüzde!” vermişti. Ülkenin kaderiyle oynayan,
her türlü melanetten sorumlu olan, bizi karanlıklara sürükleyen o taraftarların katkısıyla inşa
ediliyordu her şey. Stadyum yapımı ne ki!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Deve pazarlığı 27 Ocak 2024

Günün Köşe Yazıları