Bir Gün Bir Genelkurmay Başkanı...

07 Eylül 2008 Pazar

Türkiye’de bir gün bir genelkurmay başkanının, diyelim ki görevini devralışı sırasında şöyle bir konuşma yaptığını varsayalım:

“Ulus devletler dönemi sona ermiştir.

Yaşamakta olduğumuz küreselleşme çağında ulus devletten söz etmek gericiliktir.

Ekonomide, kültürde, bütün toplumsal alanlarda, ulus devlet kavramının daraltıcı sınırlarından kendimizi kurtarmalı, küreselleşme çağının gereklerini yerine getirmeliyiz.

Bazı büyük devletlerin hâlâ ulusal nitelik taşıdıkları ileri sürülebilirse de, bu onların gelişimlerini tamamlamış olmamalarının sonucudur…

Bizim gibi henüz gelişmekte olan ülkelerin ulusallık iddiasında bulunmaları ise, gelişimlerinin önünde engel oluşturur…

Bu nedenlerle ulusal sanayi, ulusal tarım, ulusal kültür vb. türünden her türlü kavramı artık geride bırakmalı, küreselleşmenin engin ufuklarına açılmalıyız…”

Vb…

*** *** ***

Aynı genelkurmay başkanının, konuşmasını şu sözlerle sürdürdüğünü varsayalım:

“İçinde bulunduğumuz küreselleşme ve post-modernleşme çağında üniter devlet kavramının savunuculuğunu yapmak da bir başka gericiliktir.

Günümüzde devlet kavramını şirket kavramından ayrı düşünmemeliyiz.

En büyük özgürlük bireysel özgürlük olduğuna göre, bir araya gelen bireyler herhangi bir ortak özellikleri bağlamında istedikleri toplumsal birliği oluşturabilirler…

Böyle oluşumların ulusal devlet kavramıyla da herhangi bir çelişkisi söz konusu değildir…

Devleti, küçük küçük şirketlerin oluşturduğu büyük bir şirket olarak düşünün…

Bu şirketler topluluğunda bütün etnik kimlikler, bu arada Türk kimliği, alt kimliklerdir.

Bu nedenle de günün birinde Türkiye adının değiştirilmesi de kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir.

Buna şimdiden hazır olmalı ve üniter devlet safsatasından bir an önce vazgeçmeliyiz…

Vb..

*** *** ***

Bu genelkurmay başkanının hızını alamayarak şu sözlerle devam ettiğini düşünelim:

Atatürk ilkelerini ve bu ilkelerin temelini oluşturduğu ileri sürülen laiklik kavramını tabulaştırmamalıyız.

Bugün başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere bütün dünyada aydınlanma olgusunun kendisi sorgulanmakta, Fransız jakobenlerinin ortaya attığı radikal laiklik kavramı demokratik laiklikle yer değiştirmektedir.

Atatürk devrimleri dediğimiz şey bu jakoben anlayışın Türkiye’de uygulanmasıdır ve bugün artık çağını tamamlamış olduğu kabul edilmelidir.

Çocuklarımız elbette dinlerini öğrenmek için gerekli kurslardan geçirilecek, okullarımızda evrimleşme kuramının yanı sıra yaradılış kuramı da öğretilecektir.

Bütün okullarda ve bu arada askeri okullarda, çocuklarımızın ve gençlerimizin rahatça ibadet edebilmeleri için mescitler açılmalı, ders saatleri bu gereksinimlere göre düzenlenmeli, örneğin kutsal Cuma günleri belki de tatil günü olarak kabul edilmelidir…”

Vb…

*********

Söz konusu genel kurmay başkanının, var saydığımız konuşmasındaki son sözler de şunlar olsun:

“Devlet yönetiminde güçler ayrılığı ilkesi de çağını tamamlamış sayılmalıdır.

Halk iradesinin temsil edildiği tek ve biricik kurum parlamentodur.

Hükümet parlamentoyu temsil ettiğine ve hükümeti de başbakan yönettiğine göre, başbakanın ağzından çıkacak her söz yasa hükmündedir.

Ordu, halkının hizmetinde olduğuna göre, bu halkın seçtiği parlamentonun, onun adına ülkeyi yöneten hükümetin ve sonuçta da bu hükümetin tepesindeki başbakanın kayıtsız koşulsuz emrindedir…

Vb…”

****** ***

Özellikle şu son sözler bana yakın geçmişimizdeki bir şeyleri anımsatmakla birlikte, günün birinde bir genelkurmay başkanı (ya da bir başka komutan) böyle bir konuşma yapar mı, bilemem…

Fakat eğer yapacak olursa, günümüz genelkurmay başkanı ya da ordu komutanlarının konuşmalarını demokrasiye aykırı bulan kişiler ve çevreler, bu türden konuşma yapan bir komutanı hiç kuşkum yok ki büyük bir demokrasi kahramanı olarak alkışlayacaklardır…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Canım Eros 20 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları